Seyahat

Avrupa’nın en cool şehri Lizbon’da 48 saat

“Gezgin gördüğünü görür, turist görmeye geldiğini görür” derler. Pastel renkli binaları, eklektik yapısı ve özgün stiliyle merak uyandıran Lizbon’u ziyaret etmek için çok neden var. 

İstanbul’da kar alarmı verildiği bir günde uçtum Lizbon’a. Uzun süredir radarımda olan bu Avrupa şehri, en iyi seyahat yazarlarının da bir numaralı destinasyonlarından biri olarak parlıyordu ne zamandır. Lizbon’a “yedi tepeli şehir” dediklerinden midir bilmiyorum ama insan burada kendini yabancı bir yerde gibi hissetmiyor. Kendinizi şehir planlaması olarak daha gelişmiş bir İstanbul’da buluyorsunuz sanki. Hem tarihi hem de çağdaş bir yer olmasının yanı sıra eklektik yaşam biçimi ve stiliyle de merak uyandırıyor. Ne de olsa burası dünyanın en eski şehirlerinden biri. Bu Portekiz başkentinin dolambaçlı sokakları, şatoları, butikleri saatlerce amaçsız dolaşan turistlere kusursuz bir deneyim vadediyor.

Hayatımda ilk defa plan yapmadan, güneşli ve pırıl pırıl bir gökyüzünün altında kendimi özgür bırakarak keşfettim o küçük sokakları ve gizli köşeleri. Nereye çıkacağını bilmeden girdiğim labirent gibi sokaklardan nehir kıyısındaki Praça do Comércio’ya varıyorum. 18. yüzyıldan kalma büyük pasajları, limonlu mereng rengindeki cephesi ve mozaik taşları ile nehir kıyısındaki Praça do Comércio, şehrin en önemli meydanlarından biri. Burası eski yıllardan itibaren Lizbon’a açılan kapı olarak tasvir ediliyor. Bazıları 1900’lerin ortalarına kadar uzanan Lizbon’un ilginç tramvayları, şehrin tepelerinde tehlikeli bir şekilde inip çıkarak heyecan verici bir yolculuk sunuyor. Bana kalırsa epey turistik olan No: 28 tramvayından kaçının ve mahalleleri birbirine bağlayan diğer hatlardan birinde şehri bir lokal gibi keşfedin. Barok sokaklar ve biraz da tarihi bir deneyim arıyorsanız Central Baixa bölgesini es geçmeyin. 7. yüzyıldan kalan St. George Kalesi’nin bulunduğu Alfama’ya giderken tipik Portekiz yapılarının fotoğraflarını çekmek için telefonunuzun hafızasını boşaltmayı unutmayın. Tekrar kıyıya Belém bölgesine inerek geleneksel nata tatlısını buradaki ikonik Pastéis de Belém fırınından alın. 1837’den beri aynı tarifin uygulanarak hazırlandığı nata’ları mideye indirirken dert etmeyin, Lizbon’da 10 bin adım atmak zaten garanti.

Gün batımında romantizm

Lizbon, Avrupa’nın en romantik otellerinden birine ev sahipliği yapıyor. Epic Sana Marquês Hotel’in zarif ve minimal iç mekan tasarımları şehrin eklektik yapısını tam olarak yansıtıyor. Otel lüks odaların yanı sıra, tarihi kökenlerini yansıtan detaylara ve şehri tepeden görebileceğiniz büyük bir açık hava terrazza’ya sahip. Burası Lizbon’un en görkemli caddesi Avenida Da Liberdade’de, kültürel ve tarihi merkezlere ve tropik şehir parklarına yakın bir konumda yer alıyor. Şehirde keşif ile dolu bir günün ardından Epic Sana Marquês’deki restoranların özel konsepti sayesinde gününüzü taçlandırabilirsiniz. Hemen otelin giriş kısmında bulunan Allora İtalyan restoranı ve kokteyl barı ile yorgunluğunuzu burada atabilirsiniz. Lizbon’daki lüks yerler söz konusu olduğunda, Sud Lisboa’ya yapılacak bir geziden daha iyisi olamaz. Özellikle gün batımından itibaren burada bulunmaya özen gösterin.