Bir sabah market alışverişine çıkıyorsunuz. Raflarda gezerken gözünüz mavi ambalajlı bir tıraş bıçağına, sonra hemen yanındaki pembesine takılıyor. Aynı marka, aynı işlev, aynı adet… Ancak görüyorsunuz ki yalnızca fiyat etiketi farklı. Neden? Çünkü biri “kadınlar için” üretildi.
Modern çağın görünmez ama son derece somut ekonomik eşitsizliğine hoş geldiniz: Pembe Vergi. Hiçbir vergi kanununda yazmasa da, kadınlar günlük alışverişlerinde bu fiyat farkını “kadınlar için üretildi” algısından dolayı ödüyor.
“Pembe Vergi” gerçeği: Kadın olmanın ekstra maliyeti

“Pink tax” yani “pembe vergi”, bir devlet politikası değil, daha ziyade bir pazarlama stratejisi. Kadınlara yönelik ürünlerin, erkekler için olan benzerlerinden sistematik olarak daha pahalı olması durumunu tanımlar. Bu adaletsiz sistem; şampuandan parfüme, çocuk oyuncaklarından diş fırçasına kadar uzanan geniş bir yelpazede karşımıza çıkıyor.
Bu tabloyu yalnızca “fiyat farkı” olarak görmek meseleyi basitleştirmek olur. Çünkü pembe vergi, feminist teorinin keskin bir yerinden konuşur: Kadın bedeni, ihtiyaçları ve tercihleri pazarlama dünyasında daha değerli, ama bu değer etik değil ekonomik olarak okunuyor.
Markaların gözünde kadınlar daha çok harcar, daha sadık müşteridir, daha görünür tüketicilerdir. Ve evet, bu pazarlama dâhiyane ama son derece eşitsiz stratejiyi çok iyi bilir: Raflardaki pembe ambalajlar, lavanta kokulu ıslak mendiller, “özel formül” vaatleri… Tüm bu ürünlerin ortak noktası ne? Kadınlara hitap ediyor ve daha pahalıya satılıyor. Yani, kadınlara yönelik ürünlerin fiyatı yalnızca pazarla değil, patriyarka ile belirleniyor.
Cinsiyetlendirilen tüketim ve fiyat eşitsizliği

“Pembe vergi”, kadın olmanın rengini tatlı ve sevimli bir metaforla sınırlamaya çalışan fakat kökleri derin bir eşitsizliğe dayanan bir sistemi temsil ediyor. Bu sistem, kadınlardan yalnızca daha fazla ödeme yapmasını değil, bunu sorgulamadan kabul etmesini de bekliyor.
Peki, pembe vergi meselesiyle nasıl başa çıkabiliriz? Bugün bazı tüketiciler, bu eşitsizliğe kendi çaplarında küçük ama etkili savaşlar açıyor. Bazı ülkelerde bu farkı vergisel olarak dengeleyen girişimler var.
Sosyal medyada yükselen farkındalık hareketleri sayesinde markalar da daha şeffaf olmaya zorlanıyor. Kullanıcılar, erkekler için pazarlanmış ama içeriği neredeyse aynı olan ürünleri tercih ediyorlar. Cinsiyetsiz markalara yöneliyor, minimalist tasarımları benimsiyorlar.
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> “Bimbocore” trendi sanıldığı kadar masum mu?
Kapak: Pexels