Seyahat

Modern ruhlu antik şehir: Atina

Zamanın katman katman biriktiği şehirler vardır. Her adımda bir tarih, her duvarda bir hikaye, her köşe başında bir duygu… Atina, tam da böyle bir yer. Bizim yolculuğumuz, sabahları taş sokaklarda kahve kokusuyla uyanmak, akşamları antik kalıntıların arasında gün batımını izlemek ve her anına biraz hayranlık, biraz da keşif duygusu sığdırmakla geçti. Atina, geçmişle bugünü aynı masaya oturtabilen, sade ama derin bir şehir. Ve bu satırlarda, onunla geçirdiğimiz zamanı anlatmaya çalışacağım.

Kültür meraklıları için Atina bir hazine. Akropolis ve müzesi başta olmak üzere tüm müzelerde tarih neredeyse elle tutulur bir hal alıyor. Modern Yunan sanatının izlerini taşıyan çağdaş galeriler ise şehri sadece geçmişiyle değil, bugünüyle de deneyimlemenizi sağlıyor.

Geceleri ise Atina’nın bambaşka bir yüzü var. Son yıllarda dünya çapında adından söz ettiren kokteyl barlar, bu şehirde miksolojiye sanatsal bir dokunuş kazandırıyor. Atmosfer, müzik ve yaratıcı içecekler bir araya gelince gece kendiliğinden uzuyor.

Atina’yı yaşamanın en güzel yolu yürümek. Biz de öyle yaptık. Plaka’nın tarihi dokusunun içinden geçip Monastiraki’nin hareketli pazarlarına, Anafiotika’nın masalsı sokaklarına, Koukaki ve Psirri gibi yaratıcı mahallelere doğru adım adım gezdik. Yol boyunca karşımıza çıkan kafeler, vintage dükkanlar ve galeriler seyahatimize ayrı bir renk kattı.

4 gün süren kısa ama yoğun geçen bu seyahat bize, Atina’nın sadece bir açık hava müzesi değil aynı zamanda yaşayan, nefes alan ve sürekli kendini yeniden tanımlayan bir şehir olduğunu gösterdi. 

Atina’ya dünyanın birçok noktasından direkt uçuş seçenekleri bulunuyor.  İstanbul’dan da haftanın birçok günü karşılıklı seferler düzenleyen direkt uçuşlar sayesinde yaklaşık 1 saatlik kısa bir yolculukla bu tarihi şehre varabiliyorsunuz. Şehir merkezine ulaşım da bir o kadar pratik, havalimanından taksi, metro veya otobüse binerek yaklaşık 40 dakikada Atina’nın kalbine ulaşmak mümkün. 

Atina’da nerede kalınır?

Atina’da konaklama seçenekleri, şehrin sunduğu farklı ruh hallerine göre şekilleniyor. Tarihi bir atmosferin içinde uyanmak isteyenler için Plaka ve Koukaki; canlı sokak sanatı ve gece hayatıyla iç içe olmak isteyenler için Psiri; şıklık ve sakinlik arayanlar içinse Kolonaki öne çıkıyor. Şehri biraz da denizle buluşturmak isterseniz, Atina Rivierası’ndaki Glyfada ve Vouliagmeni gibi sahil semtleri de nefes aldıran alternatifler sunuyor.

Bizim tercihimiz, Plaka’da konumlanmış, eski ama bakımlı ruhu olan bir evdi. Akropolis’in eteklerinde, dar sokaklar ve taş merdivenlerle çevrili bu mahalle; balkonlardan sarkan çiçekleri, sessizliğin içindeki fısıltıları ve her köşe başında karşınıza çıkan küçük sürprizleriyle büyüleyiciydi. Atina’nın en eski semti olan Plaka’da sabah kahvenizi Parthenon manzarası eşliğinde yudumlamak, şehrin ritmine kalpten bir yerden dahil olmak gibi.

Keşfedilmeyi bekleyen semtler

Plaka

Atina’nın kalbi burası. Akropolis’in eteğinde, tarihi dokusunu hala koruyan Plaka; pastel tonlardaki neoklasik evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve avlulu kafeleriyle adeta bir açık hava film seti gibi. Romantik yürüyüşler, antika dükkanlarında kısa molalar ve taş duvarların arasına gizlenmiş lokal tavernalar… Şehrin en turistik bölgesi olmasına rağmen, hala kendi içsel ritmini de koruyor.

Anafiotika

Plaka’nın yukarılarına doğru çıkıldığında, bir anda kendinizi Yunan adalarından birine ışınlanmış gibi hissediyorsunuz. Beyaz badanalı evler, daracık sokaklar ve mor çiçeklerle süslenmiş balkonlar… Anafiotika, Atina’nın tam ortasında saklı kalmış bir Kiklad köyü gibi. Sessizliği, sadeliği ve fotojenik havasıyla kısa ama büyülü bir durak.

Monastiraki

Atina’nın enerjik ve çok katmanlı yüzü. Bit pazarı havasındaki sokaklarda vintage parçalar, plakçılar ve antikacılar iç içe. Osmanlı döneminden kalan Tzisdarakis Camii ve kiliselerin yan yana yükseldiği bu semt, çok kültürlü geçmişin bugünkü yansıması gibi. Gün batımında bir rooftop bara çıkıp, Akropolis’e karşı içkinizi yudumlamayı unutmayın. 

Psirri

Sokak sanatının, alternatif kültürün ve gece hayatının adresi. Gündüzleri duvarlardaki grafitileri fotoğraflarken, akşamları dar sokaklardan yayılan canlı müzik sesleri eşliğinde lokal tavernalara uğrayabilirsiniz. Psirri aynı zamanda genç sanatçıların stüdyolarına, bağımsız kitapçılara ve cool barlara ev sahipliği yapıyor. 

Koukaki

Akropolis’in hemen güneyinde, daha sakin ama bir o kadar da yaratıcı bir mahalle. Şık kahveciler, tasarım butikler ve lokal hayatın iç içe geçtiği sokaklarıyla son yıllarda çok popüler. Turistik kalabalıktan uzak ama hâlâ merkezi bir konumda olmak isteyenler için ideal. 

Kolonaki

Atina’nın şık ve sofistike yüzü. Lüks butikler, çağdaş sanat galerileri, seçkin restoranlar ve zarif kafelerle dolu bu semt, Atina’nın stil sahibi sakinlerinin uğrak yeri. Modern Yunan yaşam tarzını gözlemlemek, bir yandan alışveriş yaparken diğer yandan kahve molası vermek için birebir. Benaki Müzesi’nin modern kolu da burada yer alıyor.

Atina’nın tarihi ve kültürel durakları

Akropolis

Atina siluetinin olmazsa olmazı. MÖ 5. yüzyılda inşa edilen bu kutsal tepe, sadece Yunan tarihinin değil, dünya medeniyetinin de sembol yapılarından biri. Parthenon Tapınağı başta olmak üzere Erechtheion ve Nike Tapınağı gibi antik mimarinin zarif örneklerini burada bir arada görmek mümkün. Sabah erken saatlerde ya da gün batımına yakın ziyaret etmek, hem kalabalıktan kaçmak hem de ışığın sütunlardaki dansını izlemek için ideal. Küçük ama önemli bir not: Mutlaka önceden online bilet alın, uzun kuyruklardan kurtulmak büyük konfor.

Akropolis Müzesi

Akropolis kazılarından çıkarılan orijinal heykeller, sütunlar, mozaikler ve günlük yaşam objeleri özenle sergileniyor. Müzenin en üst katı, Parthenon heykellerinin bire bir yerleştirildiği açık bir düzlem; manzarası da doğrudan gerçek Parthenon’a bakıyor. Zemin katında ise cam yer döşemeleri sayesinde arkeolojik kalıntıların üzerinden yürüyorsunuz adeta geçmişin üstünde süzülüyormuş gibi.

Roma Agorası & Hadrian Kütüphanesi

Yunan ve Roma dönemlerinin nasıl iç içe geçtiğini görmek için ideal iki arkeolojik alan. Roma Agorası, Antik Yunan döneminden sonra şehre hâkim olan Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşırken, Hadrian Kütüphanesi ise entelektüel geçmişin sembol yapılarından biri. Sütunlar, kemerler, ve mermer zeminler hâlâ etkileyici. Gündelik şehir hayatının içinde kalan bu alanlar, Atina’nın geçmişle ne kadar iç içe olduğunu size her adımda hissettiriyor.

Benaki Müzesi

Benaki Müzesi, Yunan sanatının ve kültürünün geçmişten günümüze olan yolculuğunu sergileyen önemli bir müze. Antik Yunan’dan Osmanlı dönemine, Modern Yunan sanatına kadar geniş bir koleksiyona sahip olan müze, Atina’nın kültürel dokusunu derinlemesine anlamak isteyen ziyaretçiler için harika bir yer.

Yunan Parlamentosu

Atina’nın Syntagma Meydanı’nda yer alan ve Yunanistan’ın siyasi merkezi olan önemli bir yapı. İlk olarak Kraliyet Sarayı olarak inşa edilen bu bina, 1935’te Yunan Parlamentosu’na ev sahipliği yapmaya başlamışt. Parlamento binası, Yunan demokrasi geleneğinin simgesi olarak, günlük nöbet değişimi töreniyle de ünlü.

Atina’da yerel tatların izinde

Şehirde yemek yemek, sadece karın doyurmak değil; bir kültürü anlamanın en içten yolu. Atina’da bu deneyim, sabahın ilk ışıklarıyla başlıyor. Sokak köşelerinde beliriveren koulouri’ler — yani susamlı simit halkaları — dışı çıtır, içi yumuşak dokusuyla Atinalıların sade ama anlamlı sabah ritüellerinden. Yanında bir kahveyle birlikte, günün en basit ama keyifli başlangıcı.

Sabah saatlerinde sokaklara yayılan mis gibi hamur işi kokuları, Atina fırınlarının davetkar yüzü. Çoğu zaman bu kokunun kaynağı, çıtır çıtır pişmiş bir tiropita — yani Yunan usulü peynirli börek. İncecik yufkalar arasında feta peyniri, kimi zaman ise nane ya da dereotuyla lezzetlendirilen harç yer alıyor. Bir diğer yerel favori ise spanakopita, yani ıspanaklı börek. Zeytinyağında kavrulmuş ıspanak ve soğan, feta peyniriyle birleşiyor ve altın rengi çıtır yufkalar arasında fırınlanıyor. Hem doyurucu hem de oldukça hafif; özellikle öğle saatlerinde küçük bir kafe molası için ideal.

Öğle saatlerinde sofraya gelen klasik Yunan salatası ise, göründüğünden çok daha iddialı. Kırmızıya çalan olgun domatesler, iri doğranmış salatalıklar, mor soğan, tuzlu ama yumuşak dokulu feta peyniri, zeytinler ve üzerine bolca gezdirilmiş zeytinyağı… Sanki Ege’nin en sade, en doğal hali bir tabakta buluşmuş gibi. Kalamarlar, çıtır çıtır kızartılmış ya da limon ve sarımsakla marine edilip ızgarada pişirilmiş haliyle, deniz kokusunu tabağa taşıyor. 

Atina sokaklarında yürürken bir noktada mutlaka karşınıza çıkan souvlaki ise, hem hızlı hem de doyurucu bir lezzet molası. Izgara et şişleri, taze pita ekmeği içinde, domates, soğan ve yoğurtlu bir sosla sarılıyor.

Et yemeklerinde biraz daha derine inmek isteyenler için moussaka, Yunan mutfağının simge yemeklerinden. Kat kat dizilmiş patlıcan, kıyma ve beşamel sosun fırında buluşmasıyla hazırlanan bu lezzet, tarçınla hafifçe tatlandırılması sayesinde benzerlerinden kolayca ayrılıyor. 

Akşamüstü masalarına gelen anason kokulu bir bardak ouzo ve yanında birkaç meze, en fovarilerimizden caciki ile Atina’da günün yavaşça akşamdan geceye karışmasının en keyifli yolu olabilir.

Atina’da yemek aceleye gelmiyor. Bir masa etrafında paylaşmak, küçük tabaklar eşliğinde sohbet etmek, yavaş yavaş ve özenle tatmak… 

Şehrin bu yanını anlamanın en lezzetli yolu da bu zaten.

Atina’da dinlenme ve manzara noktaları

Lycabettus Tepesi 

Atina’nın en yüksek noktası olan Lycabettus Tepesi, şehre adeta bir kuş gibi yukarıdan bakmak isteyenler için ideal bir rota. Zirveye teleferikle çıkabilir ya da yürüyerek tırmanabilirsiniz—özellikle sabah erken saatlerde ya da gün batımına yakın, serin havada yapılan yürüyüş çok keyifli. Yukarıda sizi muhteşem bir Atina manzarası bekliyor: Akropolis, Saronik Körfezi ve iyi havalarda Pire limanına kadar uzanan bir panorama… Tepede küçük bir kilise (Agios Georgios) ve manzaraya karşı yemek yiyebileceğiniz şık bir restoran da bulunuyor. Romantik bir akşam planı için mükemmel bir adres.

Philopappos Tepesi

Akropolis’in hemen karşısında, biraz daha vahşi bir doğaya sahip olan bu tepe; yerel halkın sabah yürüyüşleri, piknikleri ya da sessizce kitap okuma molaları için tercih ettiği yerlerden biri. Ama esas büyü, gün batımında ortaya çıkıyor. Güneşin Akropolis’in mermer sütunları üzerinde bıraktığı altın yansıma gerçekten büyüleyici. Ayrıca tepenin zirvesinde Roma dönemine ait Philopappos Anıtı da bulunuyor. Sessiz, sakin, şehirden birkaç adım uzak ama hâlâ şehrin tam ortasında…

Areopagus Tepesi

Yunan mitolojisinde Areopagus Tepesi olarak bilinen bu kayalık tepe, Atina Akropolisi’nin hemen karşısında yer alır. Antik dönemde önemli bir yargı merkezi olan bu bölge, adını savaş tanrısı Ares’ten alır. Hem şehrin dokusunu yakından hissetmek hem de Akropolis’in mimarisine bütünsel bir bakış açısıyla tanık olmak için mükemmel bir nokta. 

Ulusal Bahçe (National Garden of Athens)

Syntagma Meydanı’nın hemen arkasında, şehrin koşuşturmacasıyla çevrelenmiş bir vaha gibi Ulusal Bahçe. Palmiye ağaçları, gölgeli yollar, küçük göletler ve egzotik bitkilerle çevrili bu yeşil alan, Atina sıcağında kısa bir kaçış, kahvenizi alıp sessizce dolaşmak ya da sadece gölgede soluklanmak için ideal. Bahçenin içinde mini bir hayvanat bahçesi ve tarihi kalıntılar da bulunuyor. Ayrıca Zappeion Hall gibi neoklasik bir yapı da bu alanın tam kalbinde yer alıyor.

Her sokağında başka bir hikaye, her köşe başında bir tat, bir melodi var. Atina’dan dönerken bavulunuza biraz kalamata zeytini, belki biraz feta peyniri sığdırırsınız ama aslında içinizde taşıyacağınız şey, bu şehrin ruhu olacak. 

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.