MODA

Charles Frederick Worth: Haute couture’ün mucidi

1846’da Paris’e taşınan bir İngiliz olan Charles Frederick Worth’un, 1858 yılında “Worth & Bobergh” adıyla kurduğu moda evi aracılığıyla bugün hala yaşamakta olan haute couture geleneğine tanıklık edeceğim için heyecanlıydım. Birden fazla kuşağın yönettiği, müşterilerinin gardıroplarının sınır tanımadığı, lüks bir müşteri kitlesine hizmet veren bu moda imparatorluğunu yakından incelemek için Petit Palais’nin yolunu tuttum.

Worth döneminde bir kadının sabahtan geceye birkaç kez kıyafet değiştirdiğini bilmek; fakat bu değişimin, dantelli çay elbiseleri ve dramatik opera pelerinleri gibi kat kat dökümlü kuyruklara sahip olağanüstü gece elbiseleriyle gerçekleştiğini, uzun bir galeri boyunca yerleştirilen cam kutular içinde görmek hayranlık vericiydi. Worth’un doğumunun üzerinden iki yüzyıl geçmişken, bu sergi onun kurduğu moda evine adanmış ilk retrospektif sergi olma özelliğini taşıyor. Sergide gördüğüm her elbise ışıltı içinde olmakla kalmıyor, bir asırdan daha eski nakışlar, cam kutuların içinde hala parlıyordu.

Worth, karşılaştığım tam boy fotoğrafında; bakımlı bıyığı, kabarık papyonu ve omuzlarına atılmış paltosuyla karşımdaydı. Parlak ayakkabılar giymişti ve elinde bir baston vardı. Paris lüksünün simgesi haline gelen moda evini kuran Worth, moda tarihinin en önemli figürlerinden biriydi. İngiltere doğumlu olan Worth, haute couture’ün mucidiydi.

Emile Friant, Charles Frederick Worth’un portresi. 1893

Dört kuşaktır Worth ailesi tarafından yönetilen bu moda evi, neredeyse bir yüzyıl boyunca Fransız zarafetinin ve savoir-faire (ustalık bilgisi) anlayışının simgesi oldu. Bu retrospektif sergi; giysiler, aksesuarlar, objets d’art (sanat nesneleri), resimler ve grafiklerden oluşan 400’den fazla eseri içeriyor. İkinci İmparatorluk’tan iki dünya savaşı arasındaki döneme kadar uzanan kronolojik bir bakışla, Worth’un uluslararası vizyonunun etiketi nasıl tartışmasız bir otoriteye dönüştürdüğünü ve Paris’i moda başkenti olarak nasıl pekiştirdiğini gözler önüne seriyor.

Soldan sağa: Charles – Emile – Auguste Carolus – Duran. Mrs. William Astor 1890. Louise Breslau, Madeleine Catwright 1887. Nadar, Kontes Greffulhe 1886.

Serginin ilk bölümü, 1858’den Birinci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği 1914’e kadar olan dönemde Worth moda evinin kuruluş yıllarını, ilk başarılarını ve etkisini anlatıyor. Sergide sabah kıyafetlerinden opera pelerinlerine, çay elbiselerinden balo tuvaletlerine kadar, Worth’un günün her anına hitap eden silüetlerdeki benzersiz tarzı sunuluyor. Bu tasarımlar kraliyet ailesi ve aristokrasi tarafından büyük değer görüyor. Gelinlikler, tören kıyafetleri, saray pelerinleri ve resmi gece elbiseleri ise moda evinin uzmanlık alanını oluşturuyor.

Eserlerin yerleşimi, Worth’un 19. yüzyıldaki butik salon yapısı temel alınarak konumlandırılmış. Duvardaki renk tonlarındaki ince geçişler, elbiselerin nüanslarıyla uyum sağlıyor. İkinci İmparatorluk’tan 1920’lerin çılgın yıllarına uzanan bir tarih sayfasını izliyorum. Bu büyük modacının (couturier) figürünün icadıyla birlikte, günümüzde hala geçerliliğini koruyan; modayı yaratma ve pazarlama mekanizmalarının ortaya çıkışının anlatıldığı bu büyülü imparatorluğun yarattığı dünyadan çok etkileniyorum.

Worth, sanatçı ruhlu bir yaratıcı olarak yalnızca terzilik yapmamış; aynı zamanda bir ressam gibi çalışmış, koleksiyonlarını adeta bir tuvale işler gibi işlemiş.

Haziran 1863’te, Metternich Prensesi’nin Fontainebleau’daki tuvaletlerini tarif ederken La Vie Parisienne dergisi şöyle yazar:

“İyi bir tabloyu gördüğümüzde ressamının kim olduğunu öğrenmek isteriz; aynı şekilde, bu ipek ve dantel başyapıtlarının yaratıcısını da tanımak istedik. Biz sadece bir terzi adı beklerken, bize bir sanatçının adı verildi: İngiliz bir sanatçı, M. Worth. O sadece bir terzi değil, bir sanatçı.”


Hay Wrighton, Andree Josephine Carron’un portresi, Prens Mohamed Aga Han III ‘ün eşi Worth imzalı bir elbise ve Cartier mücevherleriyle. 1930

Serginin bilimsel küratörü Marine Kisiel şöyle diyor:

“Bu sistem yalnızca couture’ün imajını ve işleyişini değil; aynı zamanda Paris lüksünü ve dolayısıyla Fransız lüksünü, onun 20. yüzyıl boyunca dünya çapındaki etkisini de şekillendirmiştir.”

Serginin gösterdiği şey bir dünyanın ve bir sistemin icadı. İşte bu yüzden, serginin başlığı olarak seçilen “icat etmek” tanımı büyük önem taşıyor. Yüksek modanın tarihine kronolojik ve tematik bir yaklaşım sunan sergi; zarafet, mükemmellik ve gösterişli yaratıcılıkla özdeşleşen stiliyle, Fransız lüksünü ve zarafetini tanımlayan bu efsanevi moda imparatorluğunun içine sürükleyici bir deneyim sunuyor.

Kapak/Fotoğraflar: @hakanbahar0, @petitpalais_musee

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.