Müzisyenle yaptığımız sohbet, müziğin bir ifade biçiminden öte hatırlamanın, direnmenin ve iyileşmenin yolu olabileceğini hatırlatıyor.

AURORA’yı ilk kez yıllar önce dinledim. Şarkılarını sadece melodik kompozisyonlar olarak görmedim, bir düşün ve hissetme biçimi olarak da yaklaştım hep. Müziğinde salt duygularla bağı değil de doğayla kurulan ilişki, mental sorgulamalar, toplumsal meselelerle kurduğu mesafe ve yakınlık, zaman zaman da oldukça net bir politik duruş hissediliyor. Her albümünde kendine özgü bir evren kuruyor ama bu evren dinleyiciye üstenci bir dille yaklaşmıyor, aksine içine davet ediyor. Belki de bu yüzden onun şarkıları farklı dönemlerde, farklı ihtiyaçlarla yeniden karşıma çıkıyor.
Yeni albümü What Happened to the Heart?, şimdiye dek yaptığı en doğrudan ve en bütünlüklü işlerden biri gibi. Hem kişisel hem kolektif bir sorgulama taşıyor: Kalbimize ne oldu? Bu sorunun izini sürerken doğa ile olan ilişkimizi, duyguların bastırıldığı bir dünyada kalbin (veya duyguların) neden geri çekildiğini, insanın hem kendisiyle hem de başkalarıyla kurduğu bağları yeniden düşünmeye çağırıyor. Albümde bir tür direnç var ama aynı zamanda derin bir şefkat ve şifa alanı da hissediliyor.
AURORA’yla bu konuları konuşmak için röportaj saatini beklerken, elim istemsizce notlarımı karıştırıyor, tırnaklarımı yiyorum. Zoom ekranı açıldığında “BATMOBILE” isimli kullanıcının (evet, gerçekten) yumuşak ve tanıdık sesi geliyor:
“Hoş geldin!”
CEREN:
Müziğini yıllardır dinliyorum ve senin şarkıların benim için hep güvenli bir alan gibi oldu. Özellikle ilk kez Runaway’i duyduğumda öyle hissetmiştim. Zamanın durduğu bir anda, bana ait bir yere dokundu. O zamandan beri şarkıyı içimde taşıyorum sanki. Böyle hissettiren bir bestenin yaratıcısı olduğun için çok teşekkür ederim.
AURORA:
Bu o kadar tatlı ki… Çok teşekkür ederim.
CEREN:
O zaman şöyle başlayalım: Runaway neredeyse on yıl önce yayınlandı ama hala her yıl yeni dinleyiciler buluyor. Senin için bu nasıl bir his? Yani kariyerinin en başında yazdığın bir şarkının hala insanlarda yeni anlamlar uyandırması?
AURORA:
Çok güzel ve biraz da tuhaf bir his. Adeta bedenimin dışındaymışım, benim kontrolümde değilmiş gibi geliyor ve bu da çok hoşuma gidiyor. Müzik, bir şekilde insanların kalbine kendi yolunu bulabiliyorsa, sanırım bu onun ulaşabileceği en güzel yer. Aynı zamanda şunu da fark ettim: Müzik gerçekten ancak insanlar sayesinde büyüyebiliyor. Yani ben o şarkıyı sadece kendim için yazsaydım, kafamda ya da kendi dünyamda kalsaydı, bu kadar anlamlı olmazdı. Onu değerli kılan aslında insanların ona verdiği anlam. Bu da bana insanları gerçekten sevmek için başka bir neden veriyor.

CEREN:
Bunu söyleyiş şeklin gerçekten çok güzel… Müzik zaman içinde yolculuk ederken, yine de kişisel bir şeye bağlı kalabiliyor. Bu da beni son albümüne getiriyor. Some Type of Skin ve The Essence gibi favorilerim var ama genel olarak albüm hem bir soru hem de bir itiraz gibi geliyor bana. Duygusal derinlikten öte, sosyal ve hatta çevresel kırılmaları da işliyor. “What Happened to the Heart?” sorusu sende ilk ne zaman belirdi? Bu albümle neyin cevabını arıyorsun?
AURORA:
Bir mektup okumuştum, sanırım adı Biz Toprağız (We Are the Earth) olmalı. 2022’de yayımlanmış olabilir. Dünyanın dört bir yanından yerli liderler, aktivistler ve sanatçılar kaleme almıştı. Özellikle büyük ölçüde kapitalizm ve para üzerine kurulu Batı dünyasına seslenerek ruh, kalp ve doğayla ilgili değerleri hatırlatıyorlardı. Bu çağrı beni çok etkiledi. Çünkü bugün dünyada, insan olmanın en temel parçalarını unutmuş gibiyiz.
O mektupta kalple düşünmeye, sadece akılla değil, içtenlikle hareket etmeye davet ediyorlardı. Politikalarımızı, önceliklerimizi belirlerken kalpten ne kadar uzaklaştığımızı hatırlatıyorlardı. Ben de bu albümle aynı soruyu sormak istedim: Kalbe, duygularımıza ne oldu?
Kadınların, çocukların, hayvanların, gezegenin hakları için verilen mücadeleler bence birbiriyle bağlantılı. Çünkü hepsi, kendimizden büyük bir şey için mücadele etmeyi seçmekle ilgili. O da nezaket ve insani değerlerle ilişikli.
Biz kendimize dönmedikçe, sorunun kökeniyle yüzleşmedikçe bu dünya iyileşmeyecek. İnsanlar birbirini kontrol etmeye, toprakları ele geçirmeye, başkalarının haklarını yok saymaya devam ediyoruz. Sanki insanlıktan uzak, yabancı bir virüs var içimizde. Ve bu beni çok düşündürüyor. Çünkü gerçekten merak ediyorum: Köklerimize dönmeden, gezegeni ya da birbirimizi kurtarmamız mümkün mü?
CEREN:
Bu albümün bir tür duygusal zeka türünü temsil ettiğini düşünüyorum. Unuttuğumuz bir şeyi, birlikte mücadele etmenin gerekliliğini… Kadınlar, kuirler, herkes için. Yeni sorum şununla ilgili: Doğanın, senin çalışmalarında sürekli tekrar eden bir yeri var. Bu imgeler senin için birer metafor olarak mı kalıyor yoksa gerçekten yaratım sürecin ve ruh halin için hayati bir rol mü oynuyor?
AURORA:
Hayatımda doğa çok hayati bir yere sahip ve herkesin hayatında öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Doğanın beyin ve beden sağlığımız için mucizevi etkileri var. Bilimsel olarak da kanıtlanmış: ormanda yürüyen insanlar daha güçlü bağışıklık sistemine sahip oluyor, stres azalıyor, beden rahatlıyor!
Doğada olduğunda kafanı meşgul eden şeyler anlamını yitiriyor. “Güzel miyim?” “Yeterince değerli miyim?” “Güçlü müyüm?” “Param var mı?” “Evim güzel mi?” Bu örneklerin hepsi doğada önemsizleşiyor. Sadece ormanda çilek ya da fındık topluyorsun ve sorular yok oluyor. Geriye kalan şey basit, sade, iyileştirici ve gerçek.
Ve bana kalırsa dünyada ruhani anlamda en etkileyici sözleri söyleyen insanlar hep doğayla iç içe olanlar: yerli halklar, çokça acı çekmiş kadınlar… Ne yazık ki bu değerleri hatırlayan insanlar en çok acı çekenler oluyor. Bu bana çok tuhaf geliyor çünkü o unutulmuş değerler aslında dünyanın temelini oluşturuyor. Kısacası doğa, benim için hem bir metafor hem de bir direniş şekli gibi.

CEREN:
Biliyorum ki çalışmaların toplumsal cinsiyet kalıplarını sorguluyor, bedensel özerkliği sahiplenen bir yaklaşım var. Bunları dile getirmeye neden ihtiyaç duydun? “Evet, bunları dile getirmem gerek.” dediğin bir an oldu mu hayatında?
AURORA:
Evet ve hayır.
Kendimi en çok “ben” gibi hissettiğim zamanlar, kim olduğumu ya da neden burada olduğumu düşünmediğim anlar. Dünü, bugünü, yarını unuttuğumda… O anlarda gerçekten kendim gibi hissediyorum.
Hayatım boyunca sıkça şu soruyla karşılaştım: “Nasıl bu kadar kendin gibi olabiliyorsun?”
Ve galiba sonunda bir cevabım var: çünkü kim olduğumla ilgili çok fazla düşünmüyorum. Kendimi tanımlamaya, sabitlemeye çalışmıyorum. Değiştiğimi biliyorum. Bu da büyümek demek. Kendime farklı şeyler olma hakkı tanıyorum; sağladığı özgürlük oldukça iyi hissettiriyorş. Kendin gibi olmak kolaylaşıyor çünkü kendine değişme alanı veriyorsun.
CEREN:
Senin müziğin bana hep hem ruhani hem de politik bir yerden sesleniyor. Sanki aynı anda hem bir şifa alanı, hem de bir direniş çağrısı yaratıyor. Ve biliyorum ki birçok genç kadın ve kuir, seni kendini kabul etmenin, güçlenmenin ve duygusal özgürlüğün sesi olarak görüyor. Sanatının, sadece senin için değil başkaları için de bir özgürleşme biçimi olması nasıl hissettiriyor?
AURORA:
Bence bu harika bir şey. İnsanların bana verdiği en güzel hediye olabilir. Müziğin bizde böyle bir etki yaratabileceğine inanmaları bile çok kıymetli. Bu şekilde insanlara dokunabiliyor olmak benim için büyük bir onur. Gerçekten çok şanslı hissediyorum.
Turnelere çıktığımda, dünyanın dört bir yanındaki insanlarla karşılaşıyorum. Bu yıl nihayet Türkiye’ye gelmek de beni çok heyecanlandırıyor. Her konserin ruhu farklı oluyor; bazı ülkelerde insanlar daha çekingen, bazılarında daha coşkulu… Ama her konserde, bir noktada, herkes aynı duyguyu paylaşıyor: insan olmak.
Bir an geliyor ve herkes dans ediyor, şarkı söylüyor, özgürleşiyor. Bu beni derinden etkiliyor. Hepsi bana insanları sevmek için umut veriyor. Çünkü ne kadar farklı olursak olalım, o anda aynı güzellikte buluşuyoruz. İnsanlar çok güzel. Ve çoğu bunun farkında bile değil.


AURORA’yla gerçekleştirdiğimiz bu röportaj, sesin, duygunun ve düşüncenin bir arada var olabileceği bir yerden konuşmak gibiydi. Sorduğum her soruya açıklıkla, sabırla ve sahici bir dikkatle yaklaştı. Müziğinin neden yalnızca dinlenmediğini, aynı zamanda hissedildiğini yeniden hatırlattı.
Editörün notu: AURORA, 12 Temmuz’da KüçükÇiftlik Park’ta.
Kapak / Fotoğraflar: AURORA @auroramusic / Universal Music Türkiye @universalmusictr
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Duygulara Alan Açmaya Hazırsanız: İpek Naz Çınar ile Kendi Sesini Bulma Süreci Üzerine