Gündem

Doğal Değil, Sistemsel Bir Kriz: Orman Yangınlarının Arkasındaki Gerçek

16 yaşından beri iklim krizine karşı mücadele eden bir aktivist olan ve şu anda İstanbul’da hukuk fakültesinde son sınıf öğrencisi olarak eğitimine devam eden Seren Anaçoğlu, Marie Claire için kaleme aldığı yazısında, son zamanlarda hepimizi derinden sarsan bir gerçeğe dikkat çekiyor: orman yangınları.

Her yaz aynı görüntüyle karşı karşıyayız: Alevler gökyüzünde yükseliyor, duman ciğerlere doluyor, yüzlerce canlı yaşamını kaybediyor ve ormanlar “sessizce” yok oluyor. Bu yangınların “doğal afet” olarak nitelendirilmesi yanlış kaçıyor çünkü bu “tehlike” artık “doğal” değil. Ne zaman başlayacağı, nerede yoğunlaşacağı ve nasıl ilerleyeceği bitki türlerine göre bilimsel verilerle önceden tahmin edilebiliyor. Değişmeyen tek şey, bu uyarılara karşı önlem alınamaması ve doğru zamanda harekete geçilememesi.

Bu yangınlar neden çıkıyor?

Bilimsel verilere değinmek gerekirse son üç yılda Türkiye’de yaşanan orman yangınlarının ardında kuruyan hava ya da yükselen sıcaklıklar ve insan kaynaklı olduğunu gösteriyor. Bunların başında tarla temizliği için yakılan ateşler, dikkatsizce bırakılan cam şişeler, anız yakımı, elektrik hatlarından çıkan kıvılcımlar, kasti ve ihmali çıkarılan yangınlar geliyor. Ayrıca sebebi tespit edilemeyen veya raporlanamayan yangınlar, yaklaşık %15’lik bir oranı kapsıyor. Bu da yangın yönetimi ve kayıt sistemlerinde maalesef hala ciddi eksikler olduğunu gösteriyor.

Birleşmiş Milletler’in yayınlamış olduğu IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) 6. Raporu’na göre, iklim krizinden en fazla etkilenen bölgeler arasında Akdeniz Havzası yer alıyor. Türkiye’de, bu “en sıcak bölgeler noktası”nda. Günden güne ortalama sıcaklıklar artıyor, nem oranı düşüyor, kuraklık süreleri uzuyor ve bu da yangınların daha fazla çıkmasına, daha fazla yayılmasına ve daha zor kontrol altına alınmasına sebep oluyor. Örneğin, 2021 yazını belki çoğu insan unuttu fakat Türkiye orman yangınları açısından en yıkıcı yangınlarından birini yaşamıştı. Doğal Hayatı Koruma Vakfı’na (WWF) göre 150 bin hektardan fazla orman alanı yok oldu. Bu da 210 bin futbol sahası büyüklüğünde bir alan demek.

Peki sonra ne oldu? Yangınlar “kontrol altına alındı,” söndürüldü. Geride kalan külden ibaret, bomboş bir zemin ve ormanlar kadar da canlarını kaybeden insanlar ve hayvanlar, evlerini, yaşam alanını kaybeden bir doğa kaldı. Bir de üstüne üstlük o arazilerde şu an metrekarelerce oteller ve binalar var: o yangın, yepyeni imar izinlerine kapı açtı…

Yangında “kadının yeri”

Yine Birleşmiş Milletler’in raporunda, iklim krizinin etkilerinden dolayı özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve kırsal bölgelerde ortaya çıkan yangınlarda kadınların ve dezavantajlı bireylerin iklim afetlerine karşı daha savunmasız olduğu belirtiliyor. Bu bölgelerde kadınlar genellikle suya, toprağa ve doğaya doğrudan bağlı işlerle hayatlarını sürdürüyor. Dolayısıyla yangın çıktığında ilk tehlikeye maruz kalanlar, hem kendi yaşamlarını hem de çocukları, yaşlıları, hayvanları korumaya çalışan kadınlar oluyor. Afet sonrası erkek egemen yapılarda kadınların sesi, ihtiyaçları ve tecrübeleri de dikkate alınmıyor. Yangını ilk gören de ağaçları yandığı için en çok üzülen de ve hatta evini kaybedip ailenin karnını doyurmak için yemeği yapan da genellikle kadınlar oluyor.

Şu an İzmir’de ne oluyor?

Bu sistemsel sorunun güncel ve çarpıcı bir örneği, İzmir’de bitmeyen yangınlar.

Haziran sonunda başlayan, İzmir ve ilçelerinde etkili olan yangın; 40 dereceyi aşan kavurucu sıcaklık, düşük nem ve güçlü rüzgarla birleşti ve hem ormanlar hem de yerleşim alanlarında tehlikeye yol açtı. Şehirden yaklaşık 50,000 kişi tahliye edildi ve maalesef üç yangın söndürme görevlisi hayatını kaybetti.

Hubert Reeves’in sözünü de unutmamak gerek: “Doğa ile savaş halindeyiz, kazanırsak kaybedeceğiz.”

Yazı: Seren Anaçoğlu

Görsel: ©️ UN Women

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Aynı Acı, Yine Yeniden: İstatistiklerle Orman Yangınları

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.