Gündem

Orman yangınları: İklim anksiyetesi ve ikincil travma

Yangınların yayılma hızı, müdahaledeki yetersizlik, yeniden yaşanma ihtimali ve çaresizliğin getirdikleri, psikolojik iyi oluş halimizi doğrudan etkiliyor.

Türkiye, uzun süredir çeşitli krizlerin içerisinden çıkmaya çalışıyor. Bazı krizlerin ve felaketlerin yeni “normalimiz” haline geldiği günümüz Türkiye’sinde, her yıl olduğu gibi bu yıl da yaz mevsimi, beraberinde orman yangınlarını getirdi.

Peki bu yangınların sebebi ne? Mevsimsel sıcaklıklar mı, bireysel bilinçsizlik mi, sorumluluğu birbirine atan kurumlar mı? Yoksa artık bir efsane olmaktan çıkıp her yıl daha sert yüzünü gösteren iklim krizi mi?

Cevap ne olursa olsun, bu tür ulusal felaketlerin etkisi sadece doğayla sınırlı değil. Yangınların yayılma hızı, müdahaledeki yetersizlik, yeniden yaşanma ihtimali ve çaresizliğin getirdikleri, bireylerin psikolojik iyi oluş halini doğrudan etkiliyor.

Bu yazıda; orman yangınlarından etkilenen insanlara nasıl destek olabileceğinizi, kendi ruh sağlığınızı korumak için neler yapabileceğinizi ve toplumsal dayanışma adına atılabilecek basit ama etkili adımları sizin için bir araya getirdik.

Türkiye’de neler oluyor?

25 Haziran 2025 tarihinde İzmir Aliağa’da başlayan orman yangını, bugün itibarıyla 10. gününde aktif şekilde devam ediyor. Yalnızca Haziran ayında toplam 1,563 yangın rapor edilirken, bunların 612’si ormanlık alanlarda meydana geldi. Yangınların bildirildiği 14 ilde, şu ana kadar 80,000 hektardan fazla ormanlık alan zarar gördü. Alevlerin yerleşim alanlarına ulaşması nedeniyle birçok il ve ilçede zorunlu tahliyeler yaşanıyor ve riskli bölgelerde mücadele sürüyor.

İklim anksiyetesi ve ikincil travma

Bu süreçte kendinizi çaresiz, terk edilmiş, hatta suçlu hissediyor musunuz? Yangından doğrudan etkilenmemiş olsanız da günlük yaşantınıza devam etmek ya da gündeminizi biraz olsun değiştirmek size suçluluk mu hissettiriyor? Yalnız değilsiniz.

Bu tür duygular, günümüzde giderek daha fazla insanın deneyimlediği iki temel psikolojik tepkiyle açıklanabilir: iklim anksiyetesi ve ikincil travma. Özellikle Z ve Y kuşağı arasında yaygın olan bu duygular, doğayla daha bilinçli bir ilişki kuran, bilgiye çok daha hızlı erişebilen ve kolektif krizleri anlık olarak takip eden bir neslin gerçeklik algısıyla doğrudan ilişkili. Kullanacağı pipetin materyalinden, tüketeceği ürünün kimin elinden çıktığına kadar her şeyi kontrol etmenin sorumluluğunu üzerinde hisseden bir kuşağın, psikolojik iyi oluşundaki zedelenme günün sonunda neredeyse kaçınılmaz.

Ancak iklim anksiyetesi bir ruhsal bozukluk değil, iklim krizinin yol açtığı felaketler karşısında duyulan sürekli kaygı, korku ve umutsuzluk duygusudur. Amerikan Psikoloji Derneği (APA) iklim anksiyetesini, haklı bir duygusal tepki olarak tanımlıyor. Çünkü bu kaygı, gerçek ve geçerli tehditler karşısında gelişiyor. Bu duygular, yalnızca yangın gibi felaketlere doğrudan maruz kalanlarda değil, tanıklık eden ve bu yıkımı her gün gören bireylerde de yoğun olarak yaşanabilir. Yangınların her yıl tekrarlanması, buna rağmen etkili önlemlerin alınmaması, beraberinde getirdiği çaresizlik ve terk edilmiş hissi ile travmatik bir deneyim yaratırken; doğrudan veya yeterli eyleme geçememek düşüncesi ise suçluluk hissini beraberinde getirir.

İkincil travma ise, şahit olduğumuz acılara dolaylı olarak maruz kalmakla ilgili. Sosyal medya üzerinden günlerce alevlerin, yangından etkilenen hayvanların, tahliye edilen köylerin görüntülerine maruz kalmak; felaketi deneyimleyenlerle empati kurmaya çalışırken kendi ruhsal sınırlarımızın zorlanmasına neden olabilir. İkincil travma yaşayan biri, olaya fiziksel olarak tanık olmasa da onun etkilerini zihinsel ve bedensel olarak yoğun biçimde hisseder: uyku sorunları, tükenmişlik, konsantrasyon güçlüğü ya da sürekli tetikte hissetme gibi tepkilerle karşı karşıya kalabilir.

Ancak APA’nın da altını çizdiği gibi, bu duygular aslında gerçek ve geçerli tehditlere karşı verilen doğal, insani tepkilerdir. Bu duyguların varlığı, kişinin duyarlı ya da “fazla hassas” olmasından değil; tam tersine, çevresine karşı bilinçli ve bağlantılı hissetmesinden kaynaklanır.

Tam da bu yüzden, bu süreçte hissettikleriniz ne abartılı ne de kişisel zayıflık göstergesi. Bunlar, kolektif bir felakete karşı verilen duygusal tepkiler. Peki, bu yoğun duygularla nasıl baş edebiliriz? Hem kendi iyi oluşumuzu koruyarak hem de etkilenenlere destek olarak bu dönemi nasıl daha sağlıklı geçirebiliriz?

Kendime ve başkalarına nasıl yardım edebilirim?

1. Bilgi akışını sınırlayın.
Sürekli görüntü ve haber takibi, kaygıyı artırır. Günde 1-2 kez güvenilir kaynaklardan bilgi almak yeterlidir.

2. Kendinize alan tanıyın.
Kendi iyi oluşunuzu önceliklendirmek sizi bencil yapmaz. İyi oluşunuz, yangınlara karşı verdiğiniz mücadelenizi güçlendirir. Kendinize iyi gelmek, başkalarına iyi gelmenin öncülüdür. Kaygınızı bastırmak yerine kabul edin; sosyal medyaya ara vermek işe yarayabilir.

3. Gönüllü ağlara destek olun.
Yerel derneklerin ve afet dayanışma gruplarının ihtiyaç listelerine katkı sağlayın.

  • ÇESAL Derneği (via instagram: @cesaldernegi)
  • İhtiyaç Haritası
  • AHBAP
  • İzmir Askıda Platformu (via instagram: @izmiraskida)

4. Duygularınızı paylaşın.
Bu süreçte yalnız değilsiniz. Arkadaşlarınızla, ailenizle ya da bir uzmana duygularınızı anlatmanın iyileştirici gücüne güvenin.

5. Küçük ama sürdürülebilir adımlar atın.
Günlük tüketim alışkanlıklarınızı gözden geçirin. İklim adaleti için kampanyaları destekleyin, ses çıkarın.

Sen, ben, biz; birbirimizin çaresiyiz.

Kapak: Damian Sochacki, Pexels

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Doğal Değil, Sistemsel Bir Kriz: Orman Yangınlarının Arkasındaki Gerçek

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.