Seyahat

2 Gün, 1 Otomobil: EX30’la Akyaka

Volvo’nun şimdiye kadarki en kompakt ve en çevreci SUV modelini denemeye yola çıktım.

Sabah 6’da uyanmak bazı CEO’lar için günlük rutinlerinin olmazsa olmazı, benim için “Neden yaşıyorum bunu?” sorusuyla eş anlamlı. Neyse ki uyanma sebebim toplantıya katılmak için falan değil: Volvo’nun bugüne dek ürettiği en kompakt ve çevreci SUV’si EX30’la tanışacağım. Kendisi hem full elektrikli hem de “Ben senin bildiğin otomobillerden değilim, sürdürülebilirliğe önem veren insani bir yaşamın parçası olmak için dünyaya geldim” deme öz güvenine sahip.

Hadi anlatayım biraz: Dalaman Havalimanı’na inişte bizi bekleyen EX30’la ilk karşılaşmam, “Gay & can’t drive” kimliğime ters bir şekilde heyecan vericiydi. Şoför koltuğu bana uzak bir evren gibi görünse de, Deniz Bulutsuz’un yan koltuk prensesi olmanın verdiği konforla, o yoldan Akyaka’ya nasıl geldiğimi hatırlamıyorum bile. Hatırladığım şu: İçerideki sessizlik ve yolun akışı şehirden kaçışın başladığını vücuduma fark ettiren şey oldu. Otomobilin içi garip bir şekilde “otomobil gibi” hissettirmiyordu. Neden? Motor sesi yok. Bağıra çağıra Billie Eilish söylüyorum belki, tamam ama kulaklarım sakin çünkü EX30’un soundbar’ına da hayran kalacakmışım.

2-gun-1-otomobil-ex30la-akyaka

Dalaman’dan Akyaka’ya

Nuup Hotel’e vardıktan sonra birkaç saatlik doğa, sessizlik ve serin içecek terapisi ardından, EX30’un “karakter sunumu”na geçildi. Normalde teknik sunumlar bana pek hitap etmez ama bu sunumun içinde “geri dönüştürülmüş denim kumaş,” “beş farklı ambiyans aydınlatması” ve “İskandinav ferahlığı” gibi kelimeler geçince kulak kabarttım. Ambiyans aydınlatmalarının “Nordic Twilight” gibi şiirsel isimlere sahip olması falan da ilgimi çekmiş olabilir. Tasarım dili sayesinde kendimi bu anlatının içinde buldum. İskandinav sadeliğinde bir huzur ama içinde Billie Eilish çalıyor. (Söylemiştim ya, yolda da gerçekten onu söylemiştim.)

Sonrasında katıldığımız seramik atölyesinde boya seçmeye çalışırken, çevreci bir SUV lansmanında olduğumu unutmuştum diyeceğim ama “insan odaklılık” özelliğiyle birebir örtüştüğünü bir iletişimci olarak şimdi fark ediyorum. Bu aktivite için Wohha’yla buluştuk bu arada; Arnavutköy’de sık sık uğradığım, neredeyse duygusal bağ kurduğum bir yer.

Yani özeti şöyle vereyim: EX30’un sürdürülebilirlik vizyonu, teknik verilerle de bize yaşatılan deneyimin her detayıyla da devam ediyordu. Akşam, Kite Lounge’da Volvo’nun “sade ve anlamlı” yaşam anlayışına uyan bir barbeküde buluştuk. Şimdi en iyi kısma geliyorum, hazırsanız.

Ses banyosu? Suyun ortasında?

Ertesi sabah 6.30’da daha melatoninim vücuduma yayılamadan kendimi Azmak’ın ortasında buldum. SUP tahtasında uzanırken handpan çalan bir ses terapistiyle karşılaşacağımı asla tahmin etmezdim ama oldu. O an, doğayla insan arasında kurulabilecek en sessiz ama en güçlü iletişim biçimiydi belki de. Reklamı çakayım hemen: EX30’un Harman Kardon ses sisteminin “duymaktan öteye, hissettirmeye” odaklanan anlatıları da boşuna değilmiş. Parmaklarımı suya değdirerek ses banyosuna dahil oldum, ne iyi oldu.

Günün devamı ise Akyaka ruhunu yakalama çabası gibiydi: SUP, kano, kite öğrenmeye çalışan cesur insanlar, lounge’da oturup rüzgardan kaçan tembel ruhlar (ben). Herkesin kendine göre bir doğayla temas biçimi var işte. EX30 gibi bir aracın da bu çeşitlilik içinde anlam kazandığını düşünmek de bana kaldı. “Herkese bir alan, bir hız, bir yol tanıyan bir taşıt gibi.” diyeyim, dahil olduğum deneyimlere şiirsellik katmayı pek severim.

Geri dönüş yolunda içimden geçen tek cümle: “Ben bu otomobili sevmiş olamam, değil mi?” oldu desem yalan söylemem. İç mekanda bölmelere yerleştirilen geyik illüstrasyonlarından dokunmatik ekranın heyecanına, “Herkesin bir otomobile heyecanlanabileceği bir dünya mümkünmüş” dedim. Kredi seçeneklerini sormayı düşündüm mü? Düşündüm. İnsan odaklı bir reklam, tam ayarında duran bir sadelik, doğru anda gelen bir ses… Bunların hepsi, bir otomobil hakkında yazacağımı düşünmediğim her şeyi yazdırdı bana.

Unutmadan: EX30 reklamındaki şarkı Bettye Swann’dan Little Things Mean a Lot. İyi dinlemeler ve bir şey değil!

Kapak / Fotoğraflar: Alara Demirel

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Yazlık ayakkabı rehberi: İlhamını şehirden alan, adımını hafif ama etkili atanlar

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.