Sanat

Ev neresi? Do Ho Suh’un mekana dair hassas sorgulaması

Günümüzün küresel koşullarında aidiyet kavramı giderek daha akışkan bir hal alıyor. Bu nedenle Do Ho Suh’un Tate Modern’deki sergisi, tam da doğru anda karşımıza çıkıyor.

“Eve gidiyorum” cümlesindeki nesne artık hiç olmadığı subjektif. Büyüdüğümüz aile evi mi? Bir his mi? Belki sadece altı aylığına yaşadığımız geçici bir şehir… Pasaportunu taşıdığımız ülke belki de. Günümüzün küresel koşullarında aidiyet kavramı giderek daha akışkan bir hal alıyor. Bu nedenle Do Ho Suh’un Tate Modern’deki sergisi, tam da doğru anda karşımıza çıkıyor.

ev-neresi-do-ho-suhun-mekana-dair-hassas-sorgulamasi

1991’de Güney Kore’den New York’a taşınan Suh, o zamandan beri uluslararası alanda tanınan bir sanatçı haline geldi. Sanatının merkezinde ise hep “ev” var; hem bir mekan hem de bir ruh hali olarak. Çizimlerinde, videolarında ve heykellerinde bu temayı işlerken, en çok da yaşadığı evlerin birebir rekonstrüksiyonlarını yaparak hafızaya ve aidiyete dair büyüleyici bir dil kuruyor.

Acaba kendi bedenimiz mi gerçek evimiz?

Serginin en dikkat çekici iki işinden biri olan Rubbing/Loving Project: Seoul Home (2013-2022), Suh’un büyüdüğü geleneksel bir hanok’un hanji (dut ağacı kağıdı) ile kaplanıp grafitle ovulduğu bir çalışma. Yapı, tam dokuz ay boyunca olduğu yerde bırakılmış; böylece çevresinin havasını, dokusunu ve geçmişini adeta içine çekmiş. Yakından bakıldığında bile yapının tamamının aâğıttan olduğuna inanmak zor. Sergideki ilk iş olan bu geleneksel yapı, diğer işlere göre daha “katı” duruyor. Ama aynı zamanda taşınabilir! Bu da belki hepimizin benimsemesi gereken bir düşünce biçimi: evin sabit değil, devinimli olabileceği.

ev-neresi-do-ho-suhun-mekana-dair-hassas-sorgulamasi

Sergide video ve çizim gibi işler de olsa, diğer bir favori işim Nest/s (2024), sanatçının farklı ülkelerde yaşadığı dört evin aralarındaki geçiş alanlarını modellediği çalışmalar. Bu geçici geçişler bana bir kelebeğin kozayı terk etmesini hatırlattı: evin bir formdan diğerine evrilebileceğini, çözülebilir ve yeniden kurulabilir olduğunu… Hayatın belirsizliğiyle çok paralel. Bu sergiyi evrensel yapan da belki bu boşluk hali: kokusuz, kimliksiz bir mimarinin içine izleyici olarak biz kendi geçmişimizi, anılarımızı yerleştiriyoruz.

Yarı saydam naylon kumaştan yapılan bu yapılar, sanatçının annesi Min-za Chung’un yönlendirdiği geleneksel terzilerle dikilmiş. Kapı kolları, ışık düğmeleri, hatta çivi izleri bile işlenmiş; detaylarda neredeyse takıntılı bir titizlik var. Ama tüm o detaylara rağmen bu yapılar sanki bir rüya gibi. Saydam, soluk ve kırılgan. Aidiyet, kimlik, özlem ve bellek gibi temalar arasında gezinen zarif bir hayalet… Anılarımız gibi: katmanlı, parçalı, kırılgan ve çok kişisel.

“Ev,” “yuva,”“mekan” ve “memleket” ayrımı

ev-neresi-do-ho-suhun-mekana-dair-hassas-sorgulamasi

Ev ve home, İngilizce’de iki ayrı kelime. Türkçede böyle bir ayrım yok. Bence Fransızca’da da yok. Belki de Suh’un bu konuya bu kadar takıntılı olmasının bir nedeni de bu olabilir: bazı dillerde bu ayrım yapılamıyor ama o farkı hissediyoruz.

Mesela Korece’de “ev” kavramı, bağlama göre farklı kelimelerle ifade edilir ve her biri farklı bir anlam katmanı taşır. En temel haliyle, fiziksel bir yapıyı ifade etmek için 집 (jip) kelimesi kullanılır; bu, dört duvar ve bir çatıdan oluşan somut bir mekânı tanımlar. Ancak 집, aynı zamanda günlük kullanımda içsel ve kişisel bir alanı da ifade edebilir; burada anlam, bağlama göre şekillenir. Ailesel ya da duygusal olarak “yuva” anlamındaki ev kavramı ise 가정 (gajeong) kelimesiyle karşılanır. Bu kelime, soyut bir biçimde bir arada yaşama, aidiyet ve ilişkisel bağlılık gibi anlamlar taşır. Öte yandan, kişinin doğup büyüdüğü ya da köklerini hissettiği yer, yani “memleket” duygusu, 고향 (gohyang) kelimesiyle ifade edilir. Bu kelime daha çok geçmişe, aidiyete ve nostaljiye dair duygusal bir bağ içerir.

Bu ayrım, Suh’un yapıtlarında da belirgin: bir ev yalnızca bir yapı değil, yaşanmışlıkların dokunduğu bir zaman kapsülü gibi.

Geçmişin hayaletleriyle yaşamak

Sergi bana yer yer biraz soğuk gelse de çok boyutlu sergiler beni her zaman mutlu eder. Çünkü böylece çok daha fazla izleyiciye dokunabiliyor. Duvarlara asılı, ticari sergilerden çok daha etkileyici geliyor bana. Kişisel olan, özünde evrenseldir de. Ve Suh bunu gerçekten başarıyor. “Ev”in neresi olduğunu bazen ben de tam olarak bilmiyorum. Zamana, duruma, hatta ruh haline göre değişiyor. Ama bir şekilde, geçmişte yaşadığımız evlerin hayaleti hep bizimle birlikte geliyor, peşimizi bırakmıyor.

Editörün notu: The Genesis Exhibition: Do Ho Suh: Walk The House, 1 Mayıs–19 Ekim 2025 tarihleri arasında Tate Modern’de görülebilir.

Fotoğraflar: Ilgın Gigi Sürel @gigisurel_

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Çok Kişisel Art Basel İzlenimlerim: Sanat, Çiğköfte ve Sürpriz bir Dövme

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.