Kadınlar yüzyıllardır eril bakışa maruz kalıyor, ama bugün en büyük sansür belki de içimizden geliyor.
İçindekiler
Kendi gözümüzden bile saklanmak
Kadınlar zamanla başkasının gözünden kendilerine bakmayı öğrenir. Kadının varlığı bir performansa dönüşür; sadece başkası tarafından görülmekle kalmaz, kendi gözünden de izlenir hale gelir. Ve sonunda, yalnızken bile başkasının gözünden utanır hale geliriz. Modern çağda bu içselleştirilmiş bakış, yalnızca sokakta, ilişkide ya da sosyal medyada değil evde, yatakta, hatta rüyalarımızda bile bizi takip eder. Kadın olmak, yalnızca var olmak değil doğru şekilde görünmek, beğenilebilir olmak, ölçülü arzulanmak zorunda kalmaktır. Kendi alanımızda bile kendimizi “görsel bir varlık” olarak konumlandırırız.
Bir kadının en büyük isyanı: Bakmayı öğrenmek
Kadınlar yüzyıllarca bakılan olmuşken, bakmayı öğrenmek devrimsel bir adımdır. Sanatta, edebiyatta, sinemada kadın bakışının çoğalması işte bu yüzden kıymetli. Bugün kadın yönetmenler, fotoğrafçılar, yazarlar ve sanatçılar bu dengeyi yavaş yavaş tersine çeviriyor. Kadın bakışı, yalnızca farklı bir estetik değil, farklı bir etik yaratıyor. Objektifin yerini değiştirmek, arzu nesnesi olmak yerine arzuyu anlatan olmak, kadını sadece “görünen” değil, gören ve anlatan yapmak. İşte devrim burada başlıyor.

Fotoğraf: Celine Song @helloellephanta / Sofia Coppola @sofiacoppola
Bir kadın başka bir kadını anlattığında, kadraj değişiyor. Işık başka yere düşüyor. Beden bir teşhir olmaktan çıkıp deneyime dönüşüyor. İşte bu yüzden kadınların sanat üretimi, sadece kültürel bir katkı değil bir kurtuluş biçimi. Kendimize başka gözlerle bakmayı, dışa değil içe yönelmeyi, arzunun merkezine kendimizi koymayı öğrenmek…
Görünmez görevler ve kadınlık performansı
Benim için bu farkındalık, kadınlardan beklendiğini sandığım her şeyin, güzellik, neşe, gülümseyen bir yüz, anlayışlı bir tavır aslında bana yüklenen görünmez görevler olduğunu fark etmekle başladı. Hepimizin içine küçük yaşlardan yerleşen bu görev tanımı, sadece sevilmek değil, sevilmeyi hak etmek için bile bir dizi şartı yerine getirmemiz gerektiğine inandırıyor bizi. Güzel olmalısın. Sessiz olmalısın. Olgun olmalısın. Fedakar, zarif, sabırlı olmalısın. Ve en önemlisi, tüm bunları sanki doğuştan biliyormuş gibi, doğal bir neşe ve içtenlikle yapmalısın.
Kadın olmanın, birilerine sürekli “iyi gelen” biri olması gerektiği düşüncesini kabul etmek, kadınlığı, başkasına hizmet etmekle sınırlandırmak, varlığını başkalarının ihtiyaçları, konforu ve onayı üzerinden tanımlamaktır. Bu bakış açısı, kadını özne değil, bir başkasının hikayesinde yan rol haline getirir. Oysa kadın olmak, sadece başkalarına iyi gelmek değil kendine de iyi gelebilmek, kendi arzularını, öfkesini, yorgunluğunu ve neşesini sahiplenebilmektir. Kendini başkasının aynasında değil, kendi gözlerinde görmektir.
Fotoğraflar: Celine Song @helloellephanta / Sofia Coppola @sofiacoppola / Priscilla Presley @priscillapresley
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> NBA parası: Kadın sporcular ve ücret eşitsizliği