MODA

İkinci elin ikinci şansı: Zamanın ruhu neden vintage giyinmek istiyor?

Yazarlar: Ayşegül Eryılmaz & Rubin Ürün

Eskiden bir başkasının kıyafetini giymek, imkanların kısıtlılığının göstergesiydi. Bugünse aynı eylem, stil sahibi ve bilinçli olmanın işareti. Bir dönemin “eski püskü”sü, bir diğerinin “zamansız parçası”na dönüşüyor. Moda da, algılar da, değer sistemimiz de hızla değişiyor. Peki bu değişimin kökünde ne var?

Tüketim çağının çocukları olarak “yeni”ye olan takıntımızı kaybediyoruz. Belki de ilk kez.
Z kuşağı ve genç milenyaller, artık “marka”lara değil, “anlam”lara yatırım yapıyor. Etiketin değil, hikayenin peşindeler. Bu yüzden her yerde olan o ceketi değil; bir vintage mağazada bulunan tekil, kimlikli parçayı seçiyorlar. Yeni nesil için stil, satın alınan bir şey değil derlenen, yüzlerce kıyafetin içinden kendine yakın hissedildiği için seçilen bir şey. Biraz kişisel tarih, biraz kolektif hafıza, biraz da sistem eleştirisi. 

Peki ikinci el mağazalarının ardında nasıl hikayeler var? İnsanlar en çok hangi parçaların peşinde koşuyor, bu seçimlerinde nostalji mi, sürdürülebilirlik mi yoksa özgünlük arayışı mı ağır basıyor? Marie Claire olarak altı farklı mağazanın kapısını çaldık ve ikinci elin yükselişini onların gözünden dinledik. Kimi için bu bir çocukluk hayali, kimi için bir sürdürülebilirlik manifestosu, kimi içinse kişisel bir yolculuk. Ortaya çıkan cevaplar, ikinci elin aslında yalnızca bir alışveriş biçimi değil, aynı zamanda değişen bir kültürün aynası olduğunu gösteriyor. 

Mel’s Mel’s Mel’s

MC: Seni biraz tanıyabilir miyiz? Vintage ile yolların nasıl kesişti, bu dünyaya nasıl adım attın?

Ben Melissa, ama son zamanlarda herkes bana Mels diyor. Dükkanla aramızdaki çizgi iyice belirsiz bir hal almaya başladı. (Dükkanımın adı Mel’s).  2 sene önce çocukluğumu geçirdiğim New York’tan İstanbul’a Mel’si açmak için taşındım. Bundan önce Birleşmiş Milletler’de sürdürülebilirlik üzerine çalışıyordum. Aynı zamanda akademisyen olma hayalim vardı. New York Üniversitesi ve Columbia’da Karşılaştırmalı Edebiyat okudum fakat bir süre modayla iç içe eğlenceli bir iş yapmak istediğim için kendimi Beyoğlu’nda vintage kıyafet dükkanı işletirken buldum. Aslında sürdürülebilirliğe hep ilgim vardı ama daha farklı, belki biraz daha akademik denecek bir alanda bu konu üzerine çalışıyordum. Şimdiyse kıyafetlerle uğraşmanın arasında akademik tarafımı besleyecek projeler sokmaya çalışıyorum. Dergilere yazıyorum, newsletterım var. Beni mutlu edecek bir denge kurmaya çalışıyorum. 

MC: Moda dünyasında genel kanıya aykırı bir düşüncen var mı?

Sanırım moda dünyasındaki genel kanı nedir emin değilim. Benim moda dünyam vintage ve ikinci el, o dünyada da herkes keyfine göre takılmalı diye düşünüyorum. Öyle de yapıyorlar sanki. Konu kıyafetlere gelince kuralcı değilim, sadece sıkıcı şeylerı sıkıcı buluyorum. 

MC: Kendi stilini üç kelimeyle özetlemeni istesek, hangilerini seçerdin?

 Eğlenceli, cesur ve kostümümsü (içinde bulunduğum durumlardan çok ilham alıyorum çünkü). Mesela Paris’e gittiğimde her gün beret takarım, İtalya’da sadece İtalyan markaları giyerim. Bulunduğum yerden ilham alan ve kostüme “border” eden kombinler yapmayı çok seviyorum.  

MC: Şimdiye dek ikinci el olarak edindiğin en özel parça hangisiydi? Onun sende özel bir yeri, bir hikayesi var mı?

Aldığım her parça benim için çok değerli, dolabım taşıyor ama bana tek tek neyi nerden ne zaman aldığımı sorsanız size hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim. Ama sanırım sorunun cevabı ilk Fendi Baguette’im. Henüz Mel’s yokken, belki günlüğümde sadece bir fikirken, annem New York’ta gitmeyi en sevdiğimiz vintage shopta onu görüp bana hediye almıştı. Dürüst olmak gerekirse çantaya ilk görüşte bayılmamıştım ama sonradan hayatımın bir kaç senesine şekil veren bir çanta oldu. Bu çanta dükkanımı açmakta da bir ilham oldu benim için. Şimdi da en sevdiğim aktivite Fendi Baguette koleksiyonu oluşturmak, bu konuda specialize ediyorum. Seneler içersinde bu model üzerine baya araştırma yaptım ve kendimi geliştirdim. Hem dükkanıma hem de kendim için almayı en sevdiğim ürün vintage fendi baguette. 

MC: Sence ikinci el modasının yükselişi sadece geçici bir trend mi, yoksa daha derin ve kalıcı bir dönüşümün parçası mı?

Geçici bir trend olduğunu düşünmüyorum. Trend olan bir tarafı var ama yurtdışında gördüğüm kadarıyla moda ciddi anlamda ikinci ele doğru evriliyor. Tüketiciler ilk etapta ikinci ele trend olarak yaklaşsalar bile zamanla fikre alışıp tüketimlerimi ikinci el ağırlıklı bir hale getirebiliyorlar. 

MC: Türkiye’de ikinci el kıyafete dair hala kırılmamış hangi önyargılar var? Bu algılar nasıl değişebilir?

Maalesef çok ön yargı var. İkinci el giymem sevmem diyor insanlar ve parçaları kendileri için değersizleştiriyorlar ama bence ikinci el tüketim alışma süreci olan bir konu. Ben de seneler önce ikinci el yalnızca çanta aksesuar alırım diyordum. Şimdi ise giymeyeceğim şey yok.

İkinci ele dair algıyı değiştirmek için şunu fark etmemiz gerekiyor: Gerçekten vintage olmuş bir parça, sadece zamana karşı dayanıklılığını kanıtlamamış, aynı zamanda maddi değerini de korumuş demektir. Fast fashion gibi bir sezonda tüketilen, kalitesiz kumaşlı ürünlerden farklı olarak, vintage parçalar hem malzeme kalitesi açısından hem de maddi değeri açısından zamansızdır.

Modaya bir yatırım olarak bakmaya başladığınızda, vintage giysilerle dolu bir gardırobun aslında değerini koruyan bir koleksiyon olduğunu fark ediyorsunuz.

MC: Vintage kültürünün arkasında sence ne yatıyor: romantik bir nostalji mi, yoksa bugünün belirsizliğinde geçmişe tutunma arzusu mu?

Romantik bir nostalji kesinlikle var ama romantizmden uzak son derece conscious bir tüketim arzusu da var bence. Elbette ikinci el çevre için daha iyi ama aynı zamanda benim kişisel ekonomim için de çok daha iyi. Sezondan bir marka çanta alacağıma ikinci el ya da vintage olarak bir sürü parça alabiliyorum. Hem fiyatı daha uygun oluyor, çoğu zaman kalitesi de daha sağlam oluyor, aynı zamanda aldığım parça bana özel oluyor. 

MC: İkinci elin yaygınlaşması, sence moda sisteminde kökten bir değişim yaratabilir mi?

Bence yarattı bile. Bugün Paris’te Marais’de gezerken her şeyden çok ikinci el kıyafet dükkanları görüyorsunuz. New York’taki ve bir sürü metropolitan şehirdeki durum da aynen böyle. Çoğu büyük multi brand department storelar da artık bir vintage seçkisi sunuyor. Gelecek ikinci el bence. 

MC: Senin gözünden bakarsak: “kalite” nedir? Bir parçayı zamansız yapan şey sence kesimi mi, malzemesi mi, hafızası mı?

Kalite kumaş içeriğidir, üretim şeklidir, zamana karşı dayanıklılıktır. Ama bir parçayı zamansız yapan onu giyen kişidir bence. Mesela ben farkli şekillerde style ederek 8. sınıf mezuniyetime (2009) ve üniversite mezuniyetime (2018) aynı elbiseyi giymiştim böylece o elbise zamansız oldu. 

MC: “Stil sahibi olmak için çok şeye sahip olmak gerekmez” düşüncesine katılıyor musun? Senin için az ama öz ne demek?

Bu konuda konuşmam doğru olmaz gibi hissediyorum. Ben maximalist bir insanım. Çok az ve özcü olamadım hayatım boyunca. 

MC: Gardırobunda en çok anlatmayı sevdiğin hikayeye sahip parça hangisi? İnsanlar duyunca ne tepki veriyor?

Hmm. Böyle bir parça var mı bilmiyorum. Dediğim gibi, sahip olduğum her şeyin bir hikayesi var benim için ve hepsi hayatımdaki farklı bir anın hatırası. 

MC: Stilinde seni en çok etkileyen kişi ya da dönem nedir? Bu etkilenme zamanla nasıl evrildi?

Stilimi etkileyen bir çok kişi olmuştur. Tarzım anneminkinden ne kadar farklı olsa da evden çıkmadan kıyafetime bir annemin gözünden değerlendiririm. Küçükken Alexa Chung’ın ve Olsen ikizlerinin kıyafetlerini tumblrda stalk ederek büyüdüm. Carrie Bradshaw’nun kıyafetleri sonsuz ilhamımdır ama stilimi en çok etkileyen şey ne bir kişi ne de bir dönem. Sanırım doğru cevap bir şehir: New York. New York’ta olduğum zaman kendimi çok özgür hissediyorum, istediğim her şey olabilirim, istediğim her şeyi giyebilirim gibi. 

Thrift Moda 

MC: Seni biraz tanıyabilir miyiz? Vintage ile yolların nasıl kesişti, bu dünyaya nasıl adım attın?  

Öncelikle bize yer verdiğiniz için çok teşekkürler. Bu marka aslında iki kişinin dünyasından yola çıktı. Ayşegül ve Kerim Alemdar olarak birlikteliği 15 seneyi geçmiş evli ve Tacosu ( aslında yola İgor ile başlamıştık) olan çiftiz. Ayşegül, Lynn Universitesi MBA gazetecilik Kerim ise Florida Atlantic Üniversitesi MBA, reklam mezunudur. İkimizde çocukluk ve üniversite  yıllarımız dahil olmak üzere moda, sneaker, vintage ile çok ilgiliydik. Bu dünyaya adım atmamız ise şu şekilde oldu; bir gün artık bugüne dek topladığımız parçalar kendi evimize ve depolara sığmaz oldu. Küçük bir mağaza gördük, bir deneyelim dedik ve şu anda hayallerimizin ötesinde bir noktadayız. 

Fakat mağazanın sahipleri olarak bu roportaji yapiyor olsak da, arkasında üniversiteye giden ve mezun olmak uzere olan çalışanlarımız var. Dolayısıyla bu hikaye sadece vintage sevenlerin değil, çalışan üreten bizimle bu yola ortak olan Furkan, Tuana ve Berk’in hikayesidir. Burada calışma hayatına başladılar ve mezun olurken bu roportaj da ileryen yıllarda vintage olacak. Ve mezun olanlar hikayemize ortak oldugunuz icin cok tesekkurler! Iyi ki var oldular ve iyi ki anlattik! 

Vintage dünyasının sırrı; hikayedir. Bilinenin aksine hikayelerin sonu yoktur, sadece evrilir. Vintage giyim veya objede bizim icin büyüyen ve asla küçülmeyen hayallerimizdir.

MC: Moda dünyasında genel kanıya aykırı bir düşüncen var mı?

Moda dünyasında genel kanıya aykırı bir düşüncemiz yok. Bunun sebebi ise moda dediğimiz olgu sınırların çok ötesinde; mesela lacivert ile siyah olmaz denir ama kişi bu iki rengi öyle bir taşır ki, kişiliiği ve geçmişi ile bir bütünlük sağlar. Biz modayı aslında düşünce özgürlüğü olarak görüyoruz. Mesala kendi düğünümüzde sneaker ve terlik giydik. Davetlilerimizden de kendileri olmalarını bekledik. Düşüncelerine ve olmak istedikleri anlara saygı duyduk.

Moda aykırılıktır, her gün yeniden nefes almaktır. Bırakın aykırı kalsın.

MC: Kendi stilini üç kelimeyle özetlemeni istesek, hangilerini seçerdin?

Vintage (duh) , luxury, sneaker. 

MC: Türkiye’de ikinci el kıyafete dair hala kırılmamış hangi önyargılar var? Bu algılar nasıl değişebilir?

Kirli, giyilmiş, kokan, şeklini kaybetmiş, modası geçmiş ikinci el kıyafetler mi? Bu özellikleri taşıyan bir ürünü kim ister ki? Talep tarafının oluşabilmesi için arz edenin önyargıyı kırıp, algıyı değiştirmesi gerekiyor. Tıpkı “Av Mevsimi” filminde usta Şener Şen’in dediği gibi, “Bakış açımızı değiştireceğiz”. ( Evet, Aşık Oldum’daki kırmızı 90’lar ceketi ve Badi Ekrem Olimpiyat t-shirt’ı koleksiyonumuzda) Öncelikle vintage’dan bahsederken en az 20 sene önce üretilmiş parçalardan bahsediyoruz, bu parçalar dayanmış, direnmiş ve geçmiş bir dönemi temsil ediyor. Bu parçaları ararken yapılan seçimler önemli, prezantasyonu önemli ve katma değerini bulup telaffuz etmesi son derece önemli. Balya ile alınan ve elle seçilen parça arasında, ve buruş buruş askıya asılan ve profesyonel temizlikten geçen parça arasında dünya kadar fark var. Bunlarla beraber, sergilediği parça hakkında bilgi sahibi olmak önyargıyı yok edip, bilinçi ve istekli bir tüketici yaratabilir.

MC: Şimdiye dek ikinci el olarak edindiğin en özel parça hangisiydi? Onun sende özel bir yeri, bir hikayesi var mı?

Şimdiye kadar topladığımız her ürünü kendimiz curate ettiğimiz için hepsinin kalbimizde ve hayatımızda bir anısı mevcut. 1920’lerden Harvard kazağı olsun, 1970’lerden militaryalar, Levi’s kotlar, 1980 ve 90’lardan Nascarlar, Ralph Laurenler’ler, Burberrys pardesüler, Dior’lar, 2000’lerden Aberler ve daha sayamayacağımız parçaların her biri sadece satışta bir ürün değil; anısı ile yeni sahibini arayan anlamlar. Ama illa bir örnek gerekirse, bundan iki yaz evvel Ben Affleck ve ailesi bizi ziyaret etmişti. Mağazada kendisininde “Air” filminde giydiği Members Only isimli 1980 ve 1990’ların kült parçası ceketi satın aldı. Babamız gençliğinde bu ceketi giyerdi ve müşterilerimize bu ürünü anlatırken Ben Affleck’in filmde giydiğini anlatmıştık. Ne şanstır ki, kendisi dünyanın öbür ucundan gelip satın aldı. Bu bizim için çok büyük onur.

MC: Vintage kültürünün arkasında sence ne yatıyor: romantik bir nostalji mi, yoksa bugünün belirsizliğinde geçmişe tutunma arzusu mu?

Vintage festivallerinin en sevdiğimiz yanlarından biri de bu, insanların vintage merakı ne kadar genel gruplara ayrılabilse de, kendine buna adamış koleksiyoncular çok farklı yönlerden yaklaşıyor ve kendine has odakları var. Vintage’ın ve genel kültürünün en özel yanlarından biri de bu, parçası olan her birey için farklı bir şey ifade eder. 

MC: İkinci elin yaygınlaşması, sence moda sisteminde kökten bir değişim yaratabilir mi?

Aslında ikinci el ve özellikle vintage hep yaygındı, ancak şu anda tanık olduğumuz popülerliğindeki veya popülerliğindeki hızlanmasındaki sosyal medyanın payı küçümsenemez. Hatta, bir çok sektörde olduğu gibi, pandemi döneminde vintage piyasasının etkilendiği ve bir çok yeni aktörün piyasaya dahil olduğunu tartışabiliriz. Modanın tekerrür etiğini kabul edersek, aslında vintage’ın kökten bir değişimden ziyade, modanın doğasında olduğu söylenebilir. 

MC: Senin gözünden bakarsak: “kalite” nedir? Bir parçayı zamansız yapan şey sence kesimi mi, malzemesi mi, hafızası mı?

Vintage’a gelince kesim çok hassas bir noktadır. Her dönemin kendine has bir kesimi olduğu tartışılabilir, biyolojik antropolojiye çok girmeden, son 30-40 senedeki genel vücut yapılarındaki değişimler bile bunu etkiler, veya bir coğrafyanın insanının yapısının farkı (ör. Amerikan kesim vs. Avrupai kesim). Sonuçta hepimiz farklıyız, ve her kesim herkese uyacak diye bir şey yok. Bir parçanın hafızasının olması çok ayrı bir konu, o parçayı özel kılar ve bizim vazgeçilmezimiz olan hikaye potansiyeli yaratır. Ancak, malzeme ve üretim teknikleri kalite anlamında daha objektif ölçeklerdir. Bir parçanın zamansız olması objektif olarak dışarıdan farklıdır, ve kendimizin kullanımında tamamen farklı olabilir.

MC: “Stil sahibi olmak için çok şeye sahip olmak gerekmez” düşüncesine katılıyor musun? Senin için az ama öz ne demek?

Kesinlikle! Trendler bizi daha çok eşyaya sahip olmamız için bir tür mekanizma veya döngü haline gelmiş – ve daha da kötüsü bu trendlerin ömürleri gittikçe kısalıyor ve yenilerinin türemesini hızlandırıyor, haliyle sürdürülebilirliği bir kenara atıp tüketimi artırıyor. Az ve öz demek kendimiz için daha anlamlı olanı saklamak, bizi gerçekten yansıtanı öne çıkartmak olmalı. “Az” sade veya sıkıcı olan değil, özümüze daha sadık olan, bilinçli olarak yaptığımız ve duygu barındıran seçeneklerimizdir. Stil kiracısı olmayı bırakıp stil sahibi olmak, trend kovalamak yerine kendimizi tanımamızı gerektirir.

MC: Gardırobunda en çok anlatmayı sevdiğin hikayeye sahip parça hangisi? İnsanlar duyunca ne tepki veriyor?

Babaannemiz, annemiz Birsen Alemdar’a ait 1970’lerden kalma Christian Dior şemsiye; Paris’ten Fatih’e sonra günümüze Moda’ya kadar gelmiş ne badireler atlatmış o şemsiye! Bunun üzerine biz ne anlatabiliriz ki! En çok ne kadar şanslı olduğumuzu duyuyoruz. Sizce şans, sahip olmak mı yoksa sahip olduğunu gelecek nesillere aktarabilecek kadar görebilmek mi? 

MC: Stilinde seni en çok etkileyen kişi ya da dönem nedir? Bu etkilenme zamanla nasıl evrildi?

Klişe olacak ama Ralph Lauren. Tamamen zamansız ve özüne sadık bir tasarımcı ve tasarım anlayışı. Kendisi ve ekibinin vintage’a gelince eşi olmayan bir odağı ve bir o kadar da koleksiyonu vardır. Yeri gelince vintage’a yeniden hayat verir, yeri gelince de ilham olarak kullanıp güncel bir şekil verir. Koleksiyonları, katalogları, mağazaları ve çekimleri olsun, hikaye anlatımında üstüne yoktur.

Vintage by Nzn 

MC: Seni biraz tanıyabilir miyiz? Vintage ile yolların nasıl kesişti, bu dünyaya nasıl adım attın?
Uzun yıllar tekstil sektöründe çalıştıktan sonra yurt dışında geçirdiğim yıllarda ikinci el kıyafetlerin ve vintage kültürünün ne kadar yaygın ve değerli olduğunu yakından gözlemledim. İnsanların geçmişten gelen parçaları yalnızca bir moda tercihi olarak değil, aynı zamanda bir yaşam tarzı ve sürdürülebilirlik bilinciyle sahiplendiğini görmek beni etkiledi. Okul arkadaşımla yıllardır konuştuğumuz, onun biriktirdiği eşsiz parçaları değerlendirme fikriyle benim bu dünyaya duyduğum ilgi birleşince, Vintage By Nzn markasının temellerini attık. Bu yolculuk bizim için sadece ikinci el kıyafet satmaktan ibaret değildi; bir dönemi, bir hissi, bir duruşu paylaşmak istedik. Vintage, ilk başta sadece ilgimi çeken bir alan olsa da zamanla beni içine çeken, ruhumu besleyen bir tutkuya dönüştü.

MC: Moda dünyasında genel kanıya aykırı bir düşüncen var mı?
Evet, moda artık benim için vitrinlerin hızla değişen yüzü değil. Dolabımda sakince bekleyen, hikayesi olan parçalarla kurduğum bir diyalog. Her şeyin hızla tüketildiği bu çağda, stilimin temposunu bilinçli bir yavaşlığa çekiyorum. Aldığım her parça bir ihtiyaçtan çok bir seçimin, bir duruşun sonucu.

MC: Kendi stilini üç kelimeyle özetlemeni istesek, hangilerini seçerdin?
Sade, zamansız ve karakterli. Günlük hayatın koşturmacası içinde sade ama özenli seçimlerle hem rahat edebileceğim hem de kendimi güçlü hissedebileceğim bir stil benimsiyorum. Siyah, beyaz ve doğal tonlar; dingin ama kararlı bir duruşun yansıması. Vintage detaylarla bu yalın stilime geçmişten gelen bir derinlik katmak, tarzımı zamanın ötesine taşıyor ve ona kimlik kazandırıyor.

MC: Şimdiye dek ikinci el olarak edindiğin en özel parça hangisiydi? Onun sende özel bir yeri, bir hikayesi var mı?
En özel parçam, annemin 1970’lerden kalma altın saati. Doğum günümde bana o saati verdiğinde, sadece bir hediye değil; koca bir zaman dilimi geçmişten bugüne taşınmış gibiydi. Her taktığımda yalnızca zamanı değil, onun gençliğini ve bana bıraktığı zarafeti hissediyorum. Bu saat benim için bir aksesuardan çok daha fazlası; nesiller arası bir bağ, çok özel bir anı.

MC: Sence ikinci el modasının yükselişi sadece geçici bir trend mi, yoksa daha derin ve kalıcı bir dönüşümün parçası mı?
Kesinlikle kalıcı bir dönüşüm. İnsanlar artık sadece yeni olanı almak yerine, çevreye duyarlı, özgün ve anlamlı seçimler yapmaya yöneliyor. Eskiden ikinci el alışveriş sadece lokal dükkanlarla sınırlıyken, bugün Dolap, Depop, Vestiaire Collective gibi dijital platformlar sayesinde çok daha yaygın ve erişilebilir hale geldi. Bu, hem sürdürülebilirliği destekliyor hem de kişisel stil yaratma özgürlüğünü teşvik ediyor.

MC: Türkiye’de ikinci el kıyafete dair hala kırılmamış hangi önyargılar var? Bu algılar nasıl değişebilir?
“Temiz midir?”, “Acaba ayıp mı?”, “Eski mi durur?” gibi sorular hala çok yaygın. Ancak bu algı, sürdürülebilir yaşam bilincinin artması, güvenilir ikinci el platformların çoğalması ve bireylerin deneyimlerini paylaşmasıyla yavaş yavaş kırılıyor. Moda dünyasının da bu alana ilgi göstermesiyle birlikte ikinci el, sadece uygun fiyatlı değil; tarz ve çevre bilinciyle yapılan bir tercih haline geldi.

MC: Vintage kültürünün arkasında sence ne yatıyor: romantik bir nostalji mi, yoksa bugünün belirsizliğinde geçmişe tutunma arzusu mu?
Bence her ikisi de. O dönemlerin zarafeti, el işçiliği ve detaylara verilen özen bugünün hızında kaybolmuş gibi. İnsan ister istemez o zamanlara hayranlık duyuyor. Ama aynı zamanda bugünün belirsizliği, hızla tüketilen her şey içinde vintage bize bir tür köklenme duygusu sunuyor. Geçmişten gelen bir parçayı sahiplenmek, ona yeni bir anlam katmak, kendi hikayemizi zenginleştirmemize yardımcı oluyor.

MC: İkinci elin yaygınlaşması, sence moda sisteminde kökten bir değişim yaratabilir mi?
Evet, bu yükseliş hem çevreye duyarlı bir tüketimi hem de daha kişisel, özgün stilleri destekliyor. Ancak bu değişim, genç tasarımcıların yaratıcılığını gölgede bırakmamalı. İkinci el modası ile genç tasarımcıların tutkusu buluştuğunda, modanın hem köklerini güçlendiriyoruz hem de ona taze bir soluk getiriyoruz.

MC: Senin gözünden bakarsak: “kalite” nedir? Bir parçayı zamansız yapan şey sence kesimi mi, malzemesi mi, hafızası mı?
Kalite, yalnızca dayanıklı ya da şık olmak değil; içinde bir özen ve ruh barındırmak demek. Zamansızlık ise iyi bir kesim, sağlam malzeme ve o parçaya yüklenen anlamla mümkün oluyor. Bir kıyafet seninle birlikte yaşadığı anılarla değer kazanıyor.

MC: “Stil sahibi olmak için çok şeye sahip olmak gerekmez” düşüncesine katılıyor musun? Senin için az ama öz ne demek?
Kesinlikle katılıyorum. Az ama seni gerçekten yansıtan kapsül parçalarla dolu bir gardırop, her sabah seni rahatlatan bir dost gibi. Ne sevdiğini ve neye ihtiyacın olduğunu netleştiriyor. Bu, stilini bulmanın ve kendin olmanın en güzel yolu.

MC: Gardırobunda en çok anlatmayı sevdiğin hikayeye sahip parça hangisi? İnsanlar duyunca ne tepki veriyor?
90’ların başında, Nişantaşı’nda Louis Vuitton mağazası açıldığında iş çıkışı gidip kendi kazandığım parayla aldığım Noé epi çanta. hala severek kullanıyorum ve her taktığımda o günleri, o emeği hatırlıyorum. İnsanlar duyunca bu kadar yıl geçmesine rağmen hala özenle sakladığıma şaşırıyorlar.

MC: Stilinde seni en çok etkileyen kişi ya da dönem nedir? Bu etkilenme zamanla nasıl evrildi?
90’lar minimalizmi benim için sadelik ve zarafetin mükemmel birleşimi. Net çizgilere sahip, abartıdan uzak parçalar bana kendimi daha çok “ben” gibi hissettiriyor. Bu yaklaşıma en çok ilham verenlerden biri Jil Sander oldu. Onun “less but better” anlayışı bana sadeliğin hem şıklığın hem de içsel huzurun anahtarı olabileceğini gösterdi.

Preloved 

MC: ​​Kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Vintage ve ikinci el modayla hayatınız ne zaman kesişti?

Tülin Kermen – Ben tekstilci bir ailede büyüdüm. Giyim, dekorasyon, görsel estetik çocukluğumun sessiz öğretmenleriydi. Stil danışmanlığında 25 yılı geride bırakırken, her dolabın bir yaşam hikayesi anlattığını gördüm ve 2008 yılında gardırop detoksları sırasında bir kenara ayrılan ama hala ruhu olan parçalarla karşılaştığımda modayı dönüştürmek de gerektiğini fark ettim. İkinci el dünyasına, giysilere ikinci bir hayat verme arzusu ve üretim bilinciyle girdim. 

Suzan Kamhi – Ben görsel ve sahne sanatları geçmişinden geliyorum ama moda hep hayatımın içindeydi. Özellikle annem moda konusunda çok zevkli ve bilinçliydi. Gardırobumun büyük bir kısmı hala ondan kalan vintage hazinelerle dolu: Marni’nin ilk koleksiyonları, Versace’ler, Jean Paul Gaultier’ler… 

MC: Instagram üzerinden düzenlediğiniz canlı yayınların hem satışa hem de takipçilerin vintage/ikinci el moda konusunda bilinçlenmesine katkı sağladığını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle. İkinci el ürünlere mesafeli yaklaşan pek çok kişinin canlı yayınlarımıza büyük bir merakla katıldığını ve aktif şekilde alışveriş yaptığını görmek bizi çok mutlu ediyor. Modaya daha bilinçli yaklaşmak ve alışveriş alışkanlıklarımızı sorgulamak bizim için son derece önemli. Bu yayınlar aynı zamanda ilham verici bir öğrenme alanı da yaratıyor, her yayın adeta bir stil dersi gibi geçiyor.

MC: Sattığınız parçalarla oluşturduğunuz look book içerikleri, izleyicide ilk bakışta düşünmeyecekleri parçaları satın alma isteği yaratıyor mu? 

Bir parçayı belirli bir ortamla, hikayeyle ya da stil önerisiyle birlikte sunduğumuzda, müşteriler onun kendi hayatındaki yerini daha kolay hayal edebiliyor. Beklenmedik kombinlerle sunduğumuz klasik ya da sıradan görünen parçalar, bir anda bambaşka bir anlam kazanıyor ve ürünle kurulabilecek bağ güçleniyor. 

MC: Özellikle TikTok gibi trendlere yön veren sosyal medya platformları vintage ve ikinci el moda satışlarını nasıl etkiliyor?

TikTok gibi platformlar vintage ve ikinci el modayı çok daha görünür kılıyor. Stil videoları, “thrift haul”lar ve yaratıcı kombinler sayesinde gençler bu parçaların özgünlüğünü keşfediyor. 

MC: Vintage ve ikinci el moda ticareti bir bakıma küratörlük yapmak. Seçtiğiniz parçalar trendler doğrultusunda değişiyor mu?

Elbette trendleri yakından takip ediyoruz; ancak seçimlerimizi yalnızca bunlara göre şekillendirmiyoruz. Hedefimiz zamansız parçaları gün yüzüne çıkarmak ve onlara yeni bir hayat kazandırmak. Biz modayı değil; değer taşıyan, hikayesi olan ürünleri kürate ediyoruz. 

MC: Şu anda yükselişte olan Pucci Summer ya da Y2K gibi trendler bu küratörlüğü nasıl etkiliyor?

Pucci, Y2K ürünler, Boho chic ve başka mikro trendler koleksiyonumuzda yer alıyor. Küratörlüğümüzü yaparken trendleri daha geniş konseptlerimizin altına yediriyoruz ve ürünlerimizin kalitesine ve zamansızlığa öncelik veriyoruz.

MC: Ürün seçiminde Paris gibi ünlü bit pazarlarının bulunduğu şehirlerden faydalanıyor musunuz? Bu şehirlerin vintage kültürü ile İstanbul arasında nasıl farklar gözlemliyorsunuz?

Tabii, ekipte Suzan’ın en sevdiği şey. Paris, New York, Milano ve moda başkentlerinin bit pazarları ve ikinci el dükkanları bambaşka. Oralarda vintage kültürü insanların gündelik hayatına daha çok işlemiş. Bizde gençler daha çok seviyor ama oralarda her türlü yaş grubunu görebiliyoruz, adeta kültürlerinin bir parçası halinde. 

MC: Vintage ve ikinci el moda sizce popüler kültürün bazı unsurlarını yaşatıyor mu? Bu ürünler geçmişin belli dönemlerini hatırlatmak açısından kültürel bir işlev görüyor diyebilir misiniz?

Her parça, ait olduğu dönemin stilini, ruhunu ve hikayesini bugüne taşıyor. Bu parçalar aynı zamanda bugünkü moda anlayışına da derinlik ve karakter katıyor. Vintage moda aslında kültürel bir işlev görüyor; çünkü geçmişin izlerini bugünün stil anlayışıyla buluşturuyor.

MC: Vintage ve ikinci el moda ticaretinde güvenilirlik konusu sıkça gündeme geliyor. Müşteri güvenini sağlamak adına nasıl bir sistem uyguluyorsunuz?

Bu güveni sağlamak bizim için çok önemli. Ürünlerimizin nereden geldiğini teyit etmek ve orijinalliğini kanıtlamak bizim için çok önemli. En ufak bir tereddütümüz varsa da o ürünü satmıyoruz.

MC: Z kuşağının vintage ve ikinci el modaya ilgisini nasıl yorumluyorsunuz? Bu sizce bilinçli bir tercih mi, yoksa geçici bir trendin parçası mı?

Z kuşağı, hem çevresel etkilerin farkında hem de kendini özgün şekilde ifade etmenin yollarını arıyor. Bu ilginin kültürümüzün içine işlemeye başladığını görüyoruz. Karakteri ve geçmişi olan parçaları tercih etmeleri, bu ilgiyi bilinçli bir tercihe dönüştürüyor. Dünyayı iyileştirmek biraz da dolaplarımızda yaptığımız bilinçli seçimlerden geçiyor. Gençler de bunun fazlasıyla farkında. 

MC: Bir ürünü seçerken en çok neye dikkat ediyorsunuz? Marka değeri, kondisyon, dönem ya da özgünlük açısından önceliğiniz nedir?

Önceliğimiz zamansızlık, özgünlük ve karakter. Geçtiğimiz hafta 80 yıllık, el işçiliğiyle dikilmiş bir dantel büstiyer sattık. Bir düğün için yapılmış ve yıllar boyunca gardıropta saklanmış. 2025 yazında ikinci hayatına başladı. Bizim için bu tür parçaların yeniden sevilmesi ve kullanılması duygusal bir değer de taşıyor. Bu nedenle markamızın adı “Preloved”  yani önceden sevilmiş. Çünkü amacımız, bir zamanlar sevilen bu özel parçalara sadece yeni bir sahip değil, yeni bir yaşam hikayesi kazandırmak.

IGREK 

MC: IGREK’in kuruluş hikayesini paylaşır mısınız? Vintage ve ikinci el moda ile hayatınız ne zaman kesişti?

İkinci el moda ile hayatım çok küçük yaşlarda kesişti, kalabalık bir aileyiz ve eşyalar hep büyükten küçüğe verilirdi, hala da öyle devam ediyor. İlk vintage deneyimim ise 2009 yılında Ece Sükan’ın dükkanından annemin bana aldığı pembe şifon Emanuel Ungaro tasarımı mezuniyet elbisem, hala duruyor. Aslında IGREK’i ailemden gördüğüm bu geleneği paylaşmak için kurdum; marka adı ise ‘igrek’ fransızcada Y harfinin okunuşu hem babaannem Yvette’in hem de benim adımın baş harfinden geliyor.

MC: Son yıllarda Türkiye’de ikinci el modaya yönelik bakış açısında nasıl bir değişim gözlemliyorsunuz?

Özellikle IGREK markasını kurduktan sonra, Türkiye’deki ikinci el modaya olan yoğun ilgiyi farkettim. Bir yandan yeni olana olan düşkünlüğümüz devam etse de ikinci ele olan ilgi de giderek artıyor. Farklılaşma isteğinin yanısıra bütçe olarak da daha erişilebilir olduğu için tercih edildiğini düşünüyorum. İnsanların bilinci ve farkındalığı arttıkça, moda anlamında da çevreye daha duyarlı yolları tercih etmeye başlıyorlar. 

MC: İkinci el ve vintage moda ticaretinin moda tarihiyle bir bağı olduğunu düşünüyor musunuz? Bu alan, moda tarihinin hatırlanmasına katkı sağlıyor mu?

Markaların tasarımcıları zaman içerisinde değiştiği için bugün geçmiş dönemlere ait tasarımları yeni sahipleriyle buluşturmanın moda tarihinin hatırlanmasına katkı sağladığını düşünüyorum. IGREK’te geçen zamana rağmen eskimeyen, güncelliğini koruyan parçalara yer vermeye çalışıyorum. Hedefim, farklı dönemlere ait zamansız tasarımlara daha çok yer vererek, IGREK’in geçmişle bugün arasında bir bağ kurmaya vesile olmasını sağlamak. Tabii bir başka önemli konu da moda tarihiyle bağ kurduran değerli tasarımların ülkemizde alıcısına ulaşabilmek. 

MC: Z kuşağının vintage ve ikinci el modaya olan ilgisi, bu pazarı sizce nasıl etkiliyor?

Z kuşağı özellikle sosyal medya sayesinde moda tarihine, geçmiş trendlere, ilham alacakları moda akımları ve ikonlarına çok rahat bir şekilde ulaşma fırsatına sahip. Dolayısıyla, geçmişteki bu referansları uygulamak için ikinci el ve vintage parçaları stillerine dahil etmek istiyorlar. IGREK müşterilerinin çok önemli bir kısmı Z kuşağından oluşuyor. Z kuşağı daha özgün ve farklı olmayı seviyor, bunu görmek bana da ilham veriyor.

MC: Geçmişte tabu olarak görülen ikinci el ürünler, bugün artık ‘havalı’ olarak kabul ediliyor. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyal medyanın da etkisiyle trendlerin yayılması çok daha hızlı oluyor. Hızlı tüketim ürünlerinin tercih edilmesiyle baktığımızda stillerin birbirine çok benzer ve hatta aynı olduğunu görüyoruz. Farklı ve özgün olmak için ikinci el ve vintage ürünler tercih ediliyor. Giyimimize bir vintage parça eklememiz bile çok büyük bir fark yaratabiliyor. Her şeyin çok hızlı tüketildiği günümüzde biraz yavaşlamak, geçmişten ilham almak, giyinmenin ötesinde kişisel duruşumuzu sergilemek, döngüsel modayı tercih ederek mümkün ve çok daha havalı. 

MC: Sürdürülebilirlik, vintage ve ikinci el moda dünyasında sıkça kullanılan bir terim. Sürdürülebilirlik ilkelerinizi paylaşabilir misiniz?

Sürdürülebilirlik hayatımızın her alanına dahil etmeye çalıştığımız bir konsept. Tüketim çılgınlığının yaşandığı bu zamanda az ve öz alıp, aldığımız eşyaları uzun yıllar kullanmayı hedeflemeliyiz. Moda anlamında; hızlı tüketim ürünlerinden ziyade ikinci el, kaliteli kumaşlardan, çevreye duyarlı ve etik koşullar gözetilerek üretilmiş ürünleri tercih etmek, artık kullanmadığımız ürünleri yeni sahiplerine ulaştırmak, lokal markaları desteklemek uygulamaya çalıştığım sürdürülebilirlik ilkelerim arasında sayılabilir.  

MC: Pop-up marketler de yer almanın yanı sıra IGREK olarak kendi pop-up etkinliklerinizi de düzenliyorsunuz. Vintage ve ikinci el modanın yükselişi, bu etkinliklere olan ilgiyi sizce nasıl etkiliyor?

IGREK’i 2024 yılının Eylül ayında kurdum. İlk olarak Anababagünü pop-up marketlerine katılmaya başladım, her seferinde harika bir kitleyle tanıştım. Sonrasında, müşterilerimin talepleri üzerine kuzenimin Bebek’teki projebir showroom’unda da IGREK pop-up ları düzenledim. Pop-up ların ikinci el ürünleri görüp deneyerek almaları için çok güzel bir ortam olduğunu düşünüyorum. Vintage ve ikinci el modanın evrensel olarak yükselişi Türkiye’de de hissediliyor, bu nedenle pop-up etkinliklerindeki ilgiyi görmek çok sevindirici. 

MC: Instagram hesabınızda ürünlerin olduğu paylaşımlar dışında adeta bir moodboard’u andıran paylaşımlar da yapıyorsunuz. Bu tür paylaşımların bir bütünlük yarattığını düşünüyor musunuz? Vintage bir ürünün satışı ötesinde bir hikaye oluşturduğunuzu söyleyebilir misiniz?

Evet, amacım sadece ikinci el ürünleri satmak değil, bunun bir yaşam tarzı ve mümkün bir tercih olduğunu hissettirebilmek. Doğayı, mimariyi, tasarımı, yeni yerler görmeyi çok seviyorum, benim için hepsi modayla iç içe. Sosyal medyada bunları IGREK takipçisiyle paylaşmak zaman içerisinde kendi içerisinde bir bütünlük, bir hikaye yaratıyor diye umuyorum. İkinci el ve vintage tercih etmek aslında atabileceğimiz kolay bir adım, hem kendimizi iyi hissetmek hem de etrafımızdakilere örnek, ilham olmak için de bir fırsat.  

MC: IGREK olarak bir ürünü seçerken dönemsel stil ile de bağ kuruyor musunuz?

Henüz değil ama ileride seçkimin bir kısmıyla bu bağı kurmayı hedefliyorum. Şu anki önceliğim IGREK ikinci el ürünlerinin kaliteli ve olabilecekleri en iyi, en temiz hallerinde olmaları. 

MC: Vintage ürün seçiminde gerçekten değerli olanla sadece trend olanı nasıl ayırt ediyorsunuz? Bir vintage parçayı ‘zamanın ötesinde’ yapan özellik sizce nedir?

Bence bir ürünü zamanın ötesinde yapan özellik ürünün kaliteli olması. Kaliteli malzeme kaliteli işçilikle birleştiğinde zamansız tasarımlar ortaya çıkıyor. Bu nedenle trendlerden ziyade ürünlerin kaliteli olmasına önem veriyorum. 

Coramour 

MC: Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?

Tasarımla hep içli dışlıydım ama kendi stilimi yaratma merakım, bir gün başkalarının gardıroplarına da dokunmak isteğine dönüştü ve yaklaşık iki yıl önce Coramour’u kurdum. Coramour’la; vintage parçaları seçip az adetli tasarımlar ekleyerek zamansız ama karakterli bir dünya kurmaya çalışıyorum. Çünkü bence stil sadece ‘ne giydim’ değil, ‘ben kimim’ sorusunun da cevabı. Ben de o cevaba biraz renk katmak istiyorum.

MC: Moda üzerine olan birikiminiz Coramour’u kurarken size nasıl bir perspektif kazandırdı?

Moda ve tekstil tasarımından ilk mezun olduğumda yaklaşık 1.5 yıl styling yaptım ve sonrasında tasarımcı olarak çalıştım ama başından beri kendi markamı yaratma isteğim çok netti. Aileden gelen bir hayal bu aslında. Babam ve dedem terzi; işlerine duyduğum hayranlık ve küçük yaşlardan beri kumaşlara ve dikiş makinelerine olan yakınlığım beni bu noktaya getirdi. İlk dikiş deneyimi dedemle birlikte gömlek kalıbı çıkarıp dikerken oldu. O an kumaşın bir ruha dönüştüğünü fark ettiğim andı. Tasarımcı olarak bakınca, vintage parçaları sadece ‘eski’ değil, zamansız ve yeniden yorumlanabilir olarak görüyorum. Bu bakış açısı, markanın karakterini de belirledi.

MC: Bir stilist olarak moda bilginizin Coramour’un ürün yelpazesine nasıl bir katkısı oluyor?

Stilist olarak çalışmak, ürünleri sadece güzel değil; kombinlenebilir, güncel ve kullanışlı olacak şekilde düşünmeyi öğretti bana. Coramour’daki her parçayı, kullanıcıların kendi stilini yaratmasına alan tanıyacak şekilde seçiyorum. Styling geçmişim sayesinde Coramour, sadece vintage değil; yaşayan, dönüştürülebilir ve dinamik bir koleksiyona sahip.

MC: Seçtiğiniz parçalar trendler doğrultusunda değişiyor mu? Şu sıralar öne çıkan butter yellow, kapri şortlar veya Pucci Summer trendlerinin etkisi nasıl oluyor?

Trendleri mutlaka takip ediyorum ama birebir uygulamak yerine onları Coramour’un karakterine uygun şekilde yorumluyorum. Butter yellow gibi yumuşak tonlar ya da Pucci tarzı desenler vintage dünyasında da karşılığı olan stiller, bu yüzden koleksiyona kolayca entegre olabiliyorlar. Önemli olan bu etkilerden ilham alıp, onları kendi stil kodlarınla harmanlayabilmek. Coramour’da da trendi yansıtan ama zamana direnen parçalar seçmeye özen gösteriyorum. 

MC: Sıklıkla pop-up etkinlikleri düzenliyorsunuz. Vintage ve ikinci el modanın yükselişi, bu etkinliklere olan ilgiyi nasıl etkiliyor?

Vintage ve ikinci el modanın yükselişi, pop-up etkinliklerimize olan ilgiyi kesinlikle artırıyor. İnsanlar artık yalnızca alışveriş yapmak değil, bir deneyim yaşamak ve hikayesi olan parçalarla bağ kurmak istiyor. Biz de bu yaklaşımı benimsiyoruz; pop-up’ları yalnızca satış değil, aynı zamanda markaların sosyalleşebileceği ve görünürlük kazanabileceği alanlar olarak kurguluyoruz. 

MC: Instagram hesabınızda ürünleri sizin üzerinizde görüyoruz. Coramour ile Juliana arasında nasıl bir bağ var?

Coramour tamamen benim stilimden, ilgi alanlarımdan ve estetik dünyamdan doğdu. Bu yüzden markayla aramda çok organik bir bağ var ve Juliana’nın doğal bir uzantısı gibi.

Coramour benimle büyüyen, nefes alan bir marka. Başta tamamen kendi gardırobumdan seçtiğim vintage parçaları paylaşarak başladım çünkü gerçekten ne giyiyorsam onu satmak istiyordum. Ürünleri üzerimde göstermemin sebebi de bu aslında; bu parçaları sadece satmıyorum, gerçekten giyiyor, yaşıyor ve seviyorum.

MC: Vintage parçalar adeta geçmişe açılan bir kapı gibi. Seçtiğiniz ürünlerin bir hikaye anlattığını düşünüyor musunuz?

Kesinlikle! Vintage parçalar sadece bir giysi değil, zamanın ruhunu taşıyan birer hikaye. Kimin giydiğini, nerede olduğunu, nasıl hissettiğini asla tam olarak bilemiyoruz ama o gizem zaten onları özel kılıyor. Bazı parçalar sanki size bir şey anlatıyor gibi… Coramour’da da bu hikayeyi devam ettirmek istiyorum. 

MC: Vintage ve ikinci el moda, moda endüstrisinin hızlı tüketim alışkanlıklarına karşı sizce nasıl bir duruş sergiliyor?

Bence vintage ve ikinci el moda, hızlı tüketim alışkanlıklarına karşı net bir duruş. Artık öyle bir noktadayız ki, her şey polyester, kumaşlar soluk, dikimler özensiz, insanlar ucuza ve inanılmaz zor koşullarda çalıştırılıyor. Bu döngü sadece doğayı değil, insanları da tüketiyor. Bu yüzden ben vintage parçaları hem daha özel hem de çok daha vicdanlı buluyorum. Moda eğlenceli olabilir ama bana göre; bilinçli olduğunda çok daha güçlü.

MC: Trendler her ne kadar modayı etkilese de ürün kürasyonunda içgüdüsel davrandığınız anlar oluyor mu?

Kesinlikle trendleri takip ediyorum ama kürasyon yaparken içgüdülerime çok güveniyorum. Stil biraz da sezgi işi bence. Bazen sadece kumaşı, duruşu ya da enerjisi hoşuma gittiği için alıyorum. Hatta bazı parçaları sırf potansiyel gördüğüm için alıp, üzerinde değişiklik yapıyorum—kesip biçiyorum, yeniden dikiyorum ve o parça tamamen ilk aldığım halinden farklı, bambaşka bir şeye dönüşüyor. Yani parçaları seçerken her şey çok doğal ve içgüdüsel gelişiyor diyebilirim. 

MC: Vintage ve arşiv parçalar günümüzde kırmızı halıda sıkça tercih ediliyor. Bu ilgi, vintage ve ikinci el moda ticaretini nasıl etkiliyor?

Vintage parçaların kırmızı halıda bu kadar sık görünmeye başlaması, bence hem ilham verici hem de çok umut verici. Zendaya’nın John Galliano’su, ya da Bella Hadid’in arşiv Jean Paul Gaultier’leri derken… herkes geçmişin izini bugüne taşıyor. Bu da vintage’ı sadece moda tercihi değil, bir duruş haline getiriyor. İnsanlar artık ‘yeni’ değil, ‘özgün’ olanın peşinde. Bu ilgi tabii ki bizim gibi vintage markaları için de büyük bir fark yaratıyor çünkü insanlar karakteri olan parçaların peşine düşüyor ve bir hikaye taşımak istiyor. Kimin ne giydiğinden çok, neden onu giydiği konuşuluyor. Ve bence moda da en çok o zaman gerçek anlamını buluyor.

MC: Döngüsel moda ve sıfır-atık ilkelerinin Coramour’un bir parçası olduğunu söyleyebilir misiniz?

Kesinlikle. Döngüsel moda, Coramour’un doğasında var. Yeni üretim yapmadan, var olan ürünleri tekrar dolaşıma sokmak başlı başına bir sıfır-atık yaklaşımı. Ama bununla da sınırlı değiliz. Şu anda da arada kendi diktiğim ürünleri Coramour’da paylaşıyorum; hatta bazen kişiye özel sipariş üzerine dikim de yapıyorum. Çünkü bu markanın en sevdiğim tarafı: Her şeyin tek ve özgün olması. Üretim olacaksa bile sıfırdan değil ve zaten elimde olanları değerlendirerek.

Fotoğraflar: Mels mels mels @mels_mels_mels_/ Thrift moda @thriftmoda_ / Vintage by Nzn @vintagebynzn / Preloved @prelovedistanbul/ İGREK @igrek.ist / CORAMOUR @coramourvintage

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Amelia Gray’in önlenemez yükselişi

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.