Modanın birçok şeyi simgelemesi ve söylemek istediklerimizin sanatsal bir formu olduğu üzerine hep konuşuyoruz. Aynı zamanda, bir ifade biçimi olmasının yanı sıra birçok etik dışı unsuru da beraberinde getiriyor. Özellikle de hayvanlar konusunda… Deri bir çanta, gerçek kürk kaban, kuş tüyü şapkalar… “Gerçek” materyal olması, onun bir canlıdan bir parça olduğu gerçeğinin göz ardı edilip kaliteli sayılması ve bir statü göstergesine dönüşmesiyle birlikte geliyor. Paris Moda Haftası’nda ise kaliteli ve etik kavramlarının temsilini, Stella McCartney’in defilesinde kullandığı suni tüyler sayesinde yeniden bir arada görebildik.

Doğanın güzelliğini üzerimizde taşımak istemek “doğal” bir içgüdü olabilir. Geçmiş çağlarda hayatta kalmak için “doğa ve üzerinde yaşayan canlılar birbirinden faydalanabilir” ilkesine sığınılmış olabilir. Ama hayvanların bir statü simgesi haline getirildiği gerçeğinin kabul edilmesi, insanların tatmin olma ve üstünlük gösterme aracının bir parçası olmaktan başka bir şey değil. Yıllardır hem moda hem de kozmetik alanında “cruelty-free” (hayvana zarar vermeyen) etiketli ürünlerin tercih edilmesi yönünde pek çok proje yapılıyor. Hayvanseverler bunları günlük hayatının bir parçası haline getirmeye devam ediyor. Ama aslında sorulması gereken şey şu: Kim neden hayvan sevmiyor ve estetik algısı için kendini onlardan üstün görme eyleminde bulunabiliyor?


Çoğunlukla lüks moda alanında gündeme gelen bu temaların, Paris Moda Haftası’nda alternatif tüy kullanımıyla temsil edilmesi hayvan katliamlarının sona ermesi açısından önemli bir sembolik değer taşıyor. McCartney koleksiyonunda Fevvers isimli bir start-up’ın bitkisel bazlı tüylerini kullandı. Bu tüyler, kuşlardan elde edilen gerçek tüyleri taklit eden ama hayvanlara zarar vermeyen bir alternatif olarak sunuluyor. Bu tarz ürünlerin lüks markalar tarafından kullanılması sektöre yön verme gücüne sahip olduğundan, tüketici davranışlarını da dönüştürebiliyor. McCartney, daha önce de “Fur-Free-Fur” gibi etiketlerle sahte kürk kullanımını öne çıkarmış ve kürk kullanımını reddeden duruşuyla tanınmıştı. 2019’da karbon ayak izini düşürmek ve estetik kaliteyi korumak hedefiyle, “Koba” adlı mısır atığı bazlı biyolojik sahte kürk üzerinde çalışıyordu. Bu sezonki koleksiyonunu ise %98 sürdürülebilir ve tamamen “cruelty-free” olarak tanımlıyor.
İçindekiler
Cruelty-Free tüketici olmak
Peki biz tüketiciler olarak neler yapabiliriz? Öncelikle ürünleri satın alırken etiket okumak büyük önem taşıyor; kıyafet, kozmetik ya da aksesuar seçimlerimizde cruelty-free veya vegan sertifikalı ürünleri tercih etmek, hayvanlara zarar vermeyen bir üretim sürecini desteklediğimiz anlamına geliyor. Bunun yanı sıra ikinci el ya da vintage alışveriş yapmak, hem doğaya hem de hayvanlara zarar vermeden stil sahibi olmanın en keyifli yollarından biri.
Hayvanlara zarar vermeden üretim yapan yerel ve küçük markalara destek olmak da bu hassasiyeti günlük hayatımıza taşımamıza yardımcı olabilir. Ayrıca markalara şeffaflık talep etmek, üretim süreçlerini sorgulamak ve gerektiğinde soru sormaktan çekinmemek, tüketicinin sektöre yön verme gücünü hatırlatıyor.
Tüm bunların yanında, az ama öz tüketmek yani gerçekten ihtiyacımız olan ve uzun süre kullanabileceğimiz parçaları seçmek de önemli bir adım. Bu küçük gibi görünen alışkanlık değişimleri, yalnızca bireysel tercihler değil; moda sektörünün genel yönünü belirleyen ve gelecekteki standartları şekillendiren etkili adımlar olabilir. Bir de şu klasik soruyu da cevaplayalım:
Hayvan kürkleri etik değilse, neden tüy görünümlü alternatifler üretiliyor?
Çünkü eğer aranan şey o hayvanın tüylerinin renkleri, desenleri veya estetiğiyse, doğadan ilham almakta hiçbir sakınca yok, ta ki onların canı olaya dahil olana kadar. İnsan doğaya bağlı bir canlıdır ve günlük hayatımızda dahi orman, sahil gibi alanlarda kendimizi daha dingin, daha özümüze bağlı hissederiz. Doğada gördüğümüz her şey onun bizde yarattığı huzurla bir anlam taşır, bize ilham verir. Ama bu durum ona zarar vermemiz gerektiği anlamına gelmez; aksine, onu korumamız gerektiği anlamına gelir. Unutmayın: hayvanlar kendi adlarına ses çıkaramazlar. Bu yüzden onların sesi olmaktan çekinmeyin. Empatiniz, onların dünyadaki en büyük korumasıdır.
Fotoğraf: Stella McCartney @stellamccartney
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> The Tiger: Gucci’nin sinematik defilesi