Kadın Dünyası

“Clean girl” mü “messy girl” mü?: İlk estetik muharebesi

Bugünlerde, TikTok ve diğer sosyal medya uygulamalarında kanlı bir savaş var.  Kılıçlar çekildi, tüfekler hazır ve hiçbir hakaret bel altı sayılmıyor. Ringin sağ tarafında sıkı topuzları ve bej kazakları ile “clean girl”ler, sol tarafında ise dağınık göz makyajları ve ikinci el aldıkları çantaları ile “messy girl”ler.

Taraflar sürekli birbirini kışkırtmak için sportmen olmayan söylemlerde bulunuyor, savaş suçu işliyor. En kötüsü de, özgün bir estetiğin özgür bir katılımcısı olduklarını sanan bu kadınların birbirlerine karşı “bir erkek gibi” yeniden ürettikleri düşmanlık.

Ne bu estetikler?

Clean ve messy girl estetikleri, TikTok gibi uygulamalarda sıkça kullanıldıktan sonra mikro moda trendlerine dönüştü. Diğer mikro trendlerin aksine bu estetikler, insanların bir grubun parçası gibi hissetmeye olan ihtiyacı sebebiyle normalde iki haftalık olan ömrünü oldukça aştı ve kendilerini arketipler olarak hayatımıza kattılar.

Başlangıçta, tamamen kıyafet seçimi ve makyaj tercihlerini kapsayan bu estetikler engellenemez bir hızla hayat felsefesine dönüştü. “Temiz kızlar”, kendilerine yapabilecekleri ve yapamayacakları şeylerin olduğu görünmez duvarlar ördüler, muhafazakar sağın dünya çapındaki yükselişinin maşası olduklarını fark etmeden kendileri gibi giyinmeyen kadınlar için “pis hissettirdikleri” ya da “ucuz gözüktükleri” gibi son derece kadın düşmanı yorumlar yaptılar.

Bu noktada, “dağınık kızlarımız” da rakiplerinin tozlanmış sandıklardan çıkardığı nefreti hemen besledi ve kendileri kadar renkli ya da maksimalist olmayan kadınların “basit, silik, karaktersiz” olduğunu söylemeye başladı. Tabii ki, onlar da “kişisel hijyen” eleştirisini devam ettirdi ve asıl pis olanların “temiz kızlar” olduklarını söylediler. Kimse, hijyen ve kadınlığı – daha da önemlisi kadınların moda tercihlerini- birbirine bağlayan ipin patriyarka olduğunu görmek istemedi.

Gencecik kadınlar internette hiçbir insanın başka bir insanın yüzüne söyleyemeyeceği ağırlıkta hakaretleri rahatça edip birbirlerini yerken büyük markalar son derece kalitesiz ürünleri bu estetiklerin bir parçası olarak pazarlayıp para kazanmakla meşguldü tabi ki.

Estetiklerimizi kendimiz mi seçeriz?

İnsanların, özellikle de içinde bulunduğumuz sıkışık ve zor günlerde, kendilerini daha büyük bir grubun parçası gibi hissetmeye olan ihtiyacı son derece anlaşılır. Modern dünyada hepimiz git gide yalnızlaşıyoruz ve aslında kendimize “yoldaş” arıyoruz. Bir yandan bizi yalnızlaştıran “bireyselcilik” anlatıları bir yandan da içimizde inanılmaz bir “özel hissetme” ihtiyacı oluşturuyor. Temiz olsun dağınık olsun, estetikler bu iki aynı anda karşılanması zor ihtiyacı %100 polyester bir kumaşa sarılmış şekilde bize sunuyor.

“Temiz” kızlarımız; minimalist moda tercihlerini ekonominin kötüye gidişinin doğal bir sonucu olarak görmek yerine kendi karakterlerinin bir parçası haline getirmeyi tercih ediyor. Bu “temiz” görünüşün onları daha “erişmesi zor, kaliteli” gösterdiğini düşünüyorlar. Oysa başkaları tarafından kaliteli görülme ihtiyacı, yıllarca kadınların tercihlerini onlara karşı silahlaştıran mizojiniye boyun eğmek değil midir?

“Dağınık” kızlarımız ise herkesten farklı ve derin olmanın hak edil(me)miş gururunu bir madalya gibi taşıyor, tabi ki bit pazarından aldıkları bez çantalarında. Oysa ikinci el giyim, bir tüketim biçimi olarak “fast fashion”a karşı çıkmak değil miydi? Hem ekolojik hem de etik olarak daha doğru olduğu için tercih ettiğimiz bir yöntem asıl amacına değil de bir trende hizmet ederse erişilebilirliğini kaybetmez mi? Ayrıca, neden kıyafetlerimiz ve beş parmağımıza birden taktığımız yüzüklerimiz üzerinden derinlik arıyoruz kendimize?

Aslında, “temiz” bir kız olarak kaliteli algılanmak istemek de “dağınık” bir kız olup farklı algılanmak istemek de içselleştirdiğimiz mizojinin çalışma biçimleri. Hala, “algılanma” durumunu erkekliğin bakış açısından çiziyor çünkü. Daha da kötüsü, hizmet ettiği sistemin en çok istediği şeyi yapıyor : bu sistemi değiştirecek gencecik kadınları birbirine düşman ediyor.

Kadınların, istedikleri gibi giyinebilmeleri – her ne kadar hiçbir moda tercihi özgür iradeye dayanmasa da- her zaman büyülü ve kutlamaya değer bir şey. Bu, seçimin ne olduğundan bağımsız. Benim sıkıcı bulduğum bir kazak başka bir kadının kişisel estetiğinin yansıması ise, ne güzel. Üzerinde ne kadar güzel durmuş. Başka bir kadının gözünü yorduğu için tercih etmeyeceği bir desen de bana çok yakışır mesela.

Mükemmel bir dünyada, tatlı bir gülümseme ile birbirimize “Ne kadar güzel olmuşsun!” deriz ve kahvemizi yudumlarız.

Fotoğraf: Mathilde Ravn

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Kamuflaj deseni ve saklanma ihtiyacı

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.