Toplumsal Konular

De-influencing tahtı ele mi geçiriyor?

“Influencerlık” sosyal medya üzerinden pazarlama stratejilerinin yükselişi ve bu sayede elde edilen iyi gelirli ve yüksek standartlı yaşam stilleriyle başta Z jenerasyonu olmak üzere birçok kişiyi büyüleyen bir meslek olarak öne çıkıyor. Şimdi ise “deinfluencerlık” tüm bildiklerimize baş kaldırmaya geliyor.

Kapak: @lilyjcollins

Sosyal medyada uçuşan indirim haberleri ve online alışveriş sitelerine yönlendiren linkler ilk başta iyi niyetli ve masum görünse de kullanıcılar henüz durumun farkına bile varamadan kendilerini hızlı ve bilinçsiz tüketimin kucağına atılmış buluyorlar. TikTok üzerinde gördükleri ürünlerin trend kategorisine girmesiyle birlikte onları hemen satın alan kullanıcılar “TikTok’un bana aldırdıkları” hashtag’iyle videolar paylaşıyor ve bu paylaşımların sayısı her geçen gün artıyor. Pek çok kişi kendini bu tüketim furyasına kaptırırken bazı tüketiciler de elbette farkındalık yolundan gitmeyi tercih ediyor. Böylece daha bilinçli olan bu kesimin materyalist ve kapitalist sisteme açtıkları isyan bayraklarıyla sürdürülebilirlik konsepti ve uzun süreli kullanım vaat eden ürünler ön sıralara yerleşiyor.

@emmaroberts

“De-influencing” hareketi, insanları sürekli yeni ürünler almaya teşvik eden geleneksel influencer pazarlama stratejilerine savaş ilan etmekle kalmıyor, aynı zamanda takipçileri her yeni trende kapılmaktan kaçınmaya ve halihazırda ellerinde olanla mutlu olmaya davet ediyor. Bu yaklaşımla çevresel sürdürülebilirlik ve bireyin finansal sağlığı da desteklenmiş oluyor.

Influencerlığın sınırlarının yeniden çizildiği bu günlerde bu hareketten etkilenen tüketiciler, bir ürünü veya hizmeti satın almadan önce daha fazla araştırma yapma eğiliminde bulunarak influencer önerilerine ve sosyal medya trendlerine körü körüne güvenmek yerine, daha kendi ihtiyaçlarına ve değerlerine uygun kararlar vermeye meyilli bir hale geliyorlar.

@milliebobbybrown

Fakat deinfluencing akımının da bir handikabı var. Tüketim çılgınlığına karşı başlatılan ve tüketicinin etki ve manipülasyondan arındırılarak hareket edebilmesi çabalayan bu trendin bile kendi içinde pazarlama stratejisine dönüşme potansiyeli bulunuyor. Bazı markalar ve dijital içerik üreticileri, bu akımı kendi lehlerine kullanarak “anti-tüketim” mesajlarıyla dahi olsa ürünlerini kapitalist bir düzende pazarlayabiliyor. Bu da bizlere hareketin samimiyetini sorgulatıyor.