Seyahat

Flamenko ateşi: Endülüs

Endülüs’ün başkentinde bir hafta sonu geçirmeye ne dersiniz? Baştan çıkarıcı ve dinamik Sevilla sokaklarını keşfederken şehre bir saat uzaklıkta olan Ronda’ya da mutlaka şans verin.

Sevilla

Bu ay yaptığım Endülüs gezisini anlatmaya Sevilla’dan başlamak istiyorum. Özellikle gündüzleri çok sıcak olan Sevilla’yı gezmek için en iyi zaman kesinlikle sonbahar ve ilkbahar mevsimleri. Ekim başında bile gündüzleri neredeyse 37 dereceyi bulan bu şehir benim için Endülüs’ün en güzeli. Sevilla; ünlü İspanyol ressamlardan Velazquez’in doğduğu, Cervantes’in Don Kişot’u kaleme aldığı, Rossini’nin Sevilla Berberi’nin geçtiği yer aynı zamanda.

İspanya’nın Endülüs (Andalucia) bölgesi 700 yıl kadar Arap egemenliğinde kalmış. Bu hakimiyetin hem kültürel hem de mimari anlamda etkilerini hala daha görmek mümkün. Sevilla, bu Arap-Müslüman esintileri hissedebileceğiniz bir şehir. Şehrin içindeyken gözlemleyeceğiniz bu esintilerin yanı sıra sizi fazlasıyla hareketli ve canlı bir şehir karşılıyor. Kapılarından sokağa taşan kalabalıkları ile gürültülü ve her daim dolu café’ler, tapas barlar… Gündüz sıcağı geçince sokakları karıncalar gibi basan şen insanlar, Flamenko yapan ve gitarlarıyla şarkılar söyleyen sokak sanatçıları ve bolca turist.

Nerede kalınır?

Sevilla’da konaklama için en uygun bölge Santa Cruz. Alcázar Sarayı ve Sevilla Katedrali’ni de içine alan tarihi şehir, bu bölgede bulunuyor. Bu yüzden biz de şehrin en merkezi bölgesinde bulunan Nobu Sevilla’yı tercih ettik ve çok memnun kaldık. Nobu otel zincirinin bir parçası olan otel, Art Nouveau esintilerine sahip iki binadan oluşuyor. Geleneksel Endülüs işçiliği ile Çağdaş Japon sanatının inceliğini bir arada sunan binalar çok şık bir şekilde tasarlanmış 25 odadan oluşuyor. Otelin en avantajlı yanlarından bir tanesi de hemen girişinde bulunan Nobu Restaurant’ın ta kendisi. Biz bir gece burada yemek yemeyi tercih ettik ve her zaman olduğu gibi müthiş lezzetler tattık.

Sevilla’da önerebileceğim ikinci konaklama alternatifi ise merkezden biraz uzak ama ihtişamıyla kendinden söz ettiren ve Kral Alfonso XIII tarafından 1929’da düzenlenen Dünya fuarına katılan kraliyet ailesi üyeleri ve VIP’ler için inşa edilen Hotel Alfonso XIII. Otel; mozaik kaplı kemerleri, yüksek kuleleri ve Mağribi mimarisi ile oldukça dikkat çekici bu yüzden orada kalmasanız da bir akşamüstü içkisi içmek için mutlaka uğramanız gereken bir yer.

Nerede gezilir?

Santa Cruz Bölgesi

Orta Çağ’da Yahudi nüfusunun yoğun olduğu bu mahalle şehrin en tarihi bölgesi. Daracık sokakları, her biri birbirinden çekici tapas barları ve rengarenk seramik detaylı binalarıyla Sevilla’nın en turistik bölgesi aynı zamanda.

Real Alcazar De Sevilla

Sevilla’nın en görülmesi gereken yeri olan Real Alcázar (Sevilla Sarayı) özellikle bahçeleri ile benim Endülüs’te gördüğüm en etkileyici yer oldu. Real Alcázar, 913 yılında, Kordovalı yöneticiler için inşa edilmiş. 11. yüzyılda Abbasiler tarafından, Al-Muwarak isimli saray inşa edilerek genişletilmiş. Yaklaşık 100 yıl sonra Muhavvid hanedanı, Patio del Crucero’yu yaptırmış. Daha sonra kenti ele geçiren III. Fernando burada oturmaya karar vermiş. Sonraki dönemlerde önce III. Fernando’nun oğlu X. Alfonso döneminde Muhavvidler’den kalma saray yerini Gotik bir yapıya bırakmış. I. Pedro ise saray kompleksine kendi adını taşıyan binayı ekletmiş. Game of Thrones izleyenler beşinci sezondaki Alcázar bölümlerini hatırlayacaktır, Dizide The Water Gardens of Dorne olarak bilinen yer, bu güzel sarayın bahçesi.

Sevilla Katedrali

Dünyanın en büyük Gotik katedrali. Kristof Kolomb’un mezarının da bulunduğu yapının tarihi, 13. yüzyıla kadar uzanıyor. 1248’de Kastilya Kralı III. Fernando’nun önderliğindeki ordunun, kenti Müslümanlardan alması sonrasında buradaki cami kısa sürede kiliseye çevrilmiş. Ancak 1356’daki depremin ardından dini yapı kullanılamayacak duruma gelince yerine Sevilla Katedrali’nin yapımına karar verilmiş.

Plaza De Espana

Mimar Aníbal González tarafından tasarlanan ve Maria Luisa Parkı içinde yer alan meydan, 1929 İber-Amerikan Expo Fuarı için yapılmış. Meydan; Art- Deco, Arap-Müslüman ve Rönesans mimarisinden oluşan eklektik bir üsluba sahip.

Las Setas De Sevilla

İspanyolca Las Setas (mantarlar) olarak da bilinen Metropol Parasol Sevilla’nın en turistik modern yapılarından biri. Bir çeşit güneşlik ve yürüyüş yolu da diyebileceğimiz yapı Alman mimar Jürgen Mayer tarafından, bu bölgedeki çirkin bir otoparkın dönüştürülmesi amacıyla tasarlanmış. Dalgalı petekli kubbesiyle hipnotize edici bir görünüme sahip olan Metropol Parasol aynı zamanda dünyanın da en büyük ahşap çerçeveli yapısı. Yapının kendisi kadar burada yapacağınız
bir yürüyüşle göreceğiniz Sevilla manzaraları da fazlasıyla büyüleyici. Özellikle akşamüstü saatlerinde gezintiye çıkmanızı öneriyorum.

Sevilla’ya giderseniz şehre bir saatlik uzaklıkta olan Ronda’yı da mutlaka ziyaret etmelisiniz. Ronda, Endülüs’ün beyaz köylerinden en ünlü olanı. Günübirlik gezilecek bir yer Ronda, kalmanıza gerek yok. Kasabanın en dikkat çekici yanı El Tajo Kanyonu ve bu kanyonun üstüne inşa edilen bembeyaz bir şehir Ronda. 120 metre derinliğe sahip kanyonu izlemesi yukarıdan ayrı, aşağıdan ayrı büyüleyiciydi. Kanyondan aşağı doğru nehir ile buluşabileceğiniz bir yürüyüş yolu mevcut, iniş çok rahat ancak yokuşlu çıkış yolu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kireçtaşından oluşan derin kanyonun ikiye böldüğü kasaba, deniz seviyesinden 760 metre yükseklikteki tepelerin arasından akan Guadalevin Nehri’nin iki yanına kurulu. İlk olarak Julius Caesar zamanında kurulan kasaba, bugüne kadar değişen jeolojik koşullara rağmen hayatta kalmayı başarmış. Ernest Hemingway ve Orson Welles burada sayısız yaz geçirmiş, hatta Hemingway İspanya İç Savaşı’nı anlatan Çanlar kimin için çalıyor? kitabını da burada yazmış.