Fitness & Beslenme

SOSYAL MEDYADA NEFRET OKURLARI

Sosyal medya narsist bir dünya. Paylaşılan resimler ya da yansıtılan karakterler de bunu kanıtlıyor. Üstelik o narsizm artık kontrol edilemez bir noktaya gelmiş durumda. Öyle ki hoşumuza gitmeyen ya da onaylamadığımız kişilerin paylaşımları merak duygumuzu daha fazla körükler oldu. Bu da bizi ‘nefret okurları’ sınıfına dâhil ediyor. Peki, bu zehirden nasıl kurtulacağız? Araştırdık… ECE ÜREMEZ

SOSYAL MEDYADAKİ NEFRET OKURLARI

Erkek arkadaşım; ‘Sevmiyorsan yazdıklarını neden okuyorsun?’ diye sordu bir gün. Haklıydı ama birçoğumuzun kurtulmayı başaramadığı bir tür bağımlılık gibi bu. Nefret ettiğimiz insanların sosyal medya paylaşımlarını maalesef takip ediyoruz. Bazen bize göre ‘dar bakış açılarını’ küçümsemek için, bazen ‘Bak ben ne kadar harika bir hayat yaşıyorum’ kurguları ile eğlenmek için, bazen de salt nereye gittiğini ya da ne giydiğini merak ettiğimiz için… ‘Nefret’ belki kötü bir kelime ama bizi istemsiz bir şekilde yönlendirdiği de çok açık! Dolayısıyla erkek arkadaşıma; ‘Tamam son derece mantıksız ama kendimi engelleyemiyorum’ diye cevap verdim. Anlamasını beklemiyordum çünkü erkekler bu konuda kadınlara nazaran daha gerçekçi hareket ediyorlar. Bu konuşmayı yaptığımız dönem, yeni bir keşfim de vardı üstelik! Güncel konulara yer veren ve aslında son derece ‘itici’ bulduğum bir blogger’ın yazılarını takip etmeye başlamıştım. Günlük hayatta aynı sosyal çevredeydik. Gerçekte nasıl bir karaktere sahip olduğunu gayet iyi bildiğim için konuşmak dahi istemediğim bu kişinin yazılarını merak ediyor olmama kendim de epey şaşırıyordum. İlgimi çeken gerçekle sanal dünya arasında yarattığı profil farklılığı mıydı yoksa her ikisinin birbirini nasıl beslediği miydi? Öyle ya; sanal karakter kimi zaman gerçek hayattaki size popülerlik açısından büyük faydalar sağlayabiliyor! Blog’unu incelediğimde ilk dikkatimi çeken çevresindeki insanlara sorulmayanı soruyor olması ve kendi aşk arayışını her gün ayrı bir macera gibi aktarıyor olmasıydı. Hepsi kurguydu tabii… Bu nedenle okumak gerçekten de çok sinir bozucuydu ama merak duygumu da sonuna kadar körüklüyordu. Psikologlar ben ve benim gibileri ‘nefret okuru’ olarak tanımlıyorlar! Üstelik bundan tuhaf bir keyif de alıyoruz. Bunu ben ‘nefret zevki’ olarak nitelendiriyorum. Daha ayrıntılı açıklayayım… ‘Nefret okuru’ tam olarak sevmedikleri, hoşlarına gitmeyen ya da sığ buldukları kişileri takip eden, okuyan, haklarında araştırma yapan kişilere deniyor. Zira bu bir tür tatmini hissini de beraberinde getiriyor. Nedir o tatmin? Üstünlük duygusu hissetmek… Ne denli yüzeysel olduğunu bilmemize rağmen sosyal başarısından dolayı gizli bir kıskançlık hissetmek de var işin içinde tabii… Hadi itiraf edelim; kaçımız sosyal çevremizden tanıdığımız ve ego fazlası yaşayan herhangi bir kişinin asansörde, gözde bir mekânda ya da tatilde çektiği selfie’lere bakmadan geçebiliyoruz ya da kaçımız ünlü bir ismin boşanma haberini duyduğumuzda, üstelik aldatıldığı kanıtlanmışken bakmadan geçebiliyoruz? Sosyal medya şu ya da bu şekilde narsist bir dünya, üstelik o narsizm artık kontrol edilemez bir noktaya gelmiş durumda. Instagram, Twitter ya da Facebook selfie’lerden geçilmezken, hoşumuza gidenler kadar gitmeyenler de merak sınırlarımızı zorluyor. Hâlbuki her şeyin bir kırılma noktası vardır, galiba benim için de o gün geldi. Sevmediğim kişilerin sitelerini, blog’larını ya da fotoğraflarını bundan böyle takip etmek istemiyorum. Bu yazıyı da, arınmamız için kaleme aldım. Tam da daha fazla ‘nefret-okuması’ yapmamak ve interneti daha iyi yönde kullanmak için kendime söz verdiğim bir zamanda. Birazdan bahsedeceğim çözüm yolları da, 2014’te uygulamaya koyacaklarım arasında… Umarım size de yardımcı olurlar.

Çözüm 1:
Sizi ileri taşıyacak ve bir şeyler katacak kişi ve siteleri takip edin!
‘Nefret-okuması’ yapmamızın çeşitli nedenleri var. Stanford Üniversitesi kişinin kendini geliştirme süreçleri hakkında bir araştırma yapmış. Bu araştırmaya göre sevmediğimiz insanlara karşı gösterdiğimiz ilginin nedeninin kendimizi iyi hissetmek olduğu ortaya çıkmış. Ancak gelip geçici bir iyi hissediş bu! Uzun vadede bize hiçbir katkısı yok. İtiraf edelim; başkalarını yargılamak hepimize iyi geliyor. En azından o anki öfkemizi gideriyor. Evet, bu bizi kısmen suçlu kılar ama televizyondaki anlamsız magazin programlarını izlememizin nedeni de aynı nedenden kaynaklanmıyor mu? İçimdeki ses böyle olmadığına dair vicdanımı aklamaya çalışa dursun; ahlaki açıdan yoksun bulduğum ya da yargıladığım kişilere dair merakımın bendeki eksikliklerden kaynaklandığını da görebiliyorum. Sonuçta sosyal medyanın dayattığı narsizm, bir tür güvensizliği de beraberinde getiriyor ve aslında hepimizi etkiliyor. Bu durumun evrensel boyutunu görmek için çeşitli makalelerdeki yorumları okumanız yeterli olacaktır. Geçenlerde biri şöyle diyordu; “Artık interneti daha bilinçli kullanıyorum. Zaman kaybı yaşamak istemiyorum. Pozitif ve bana bir şeyler kattığına inandığım siteleri ve kişileri takip ediyorum. Beni ileri taşıyacak hikâyelere ihtiyaç duyuyorum. Bunu yaptığımdan beri de kendimi daha özgüvenli, sağlıklı ve iyi hissetmeye başladım. Yüklerimden kurtulmuş gibiyim. Kendimi zehirlemekten kurtuldum. Ayrıca insanları yargılamaya da son verdim. Herkesi olduğu gibi kabul ediyorum. Yapay karakterleri varsa da bu onların sorunu. Eleştiri döngüsüne kapılırsak, tüm söylediklerimiz ve yargıladıklarımızın benzerlerini gün gelip biz de yaşayacağız.”

Çözüm 2:
Sanal savaşa son verin!
Hepimizin şevkinin kırıldığı ya da kendimizi değersiz hissettiğimiz günler olmuştur. Üstelik böyle günlerde, sırf oyalanmak için dahi olsa, Facebook ya da Twitter takıntılı insanlara dönüşürüz. Listemizdeki kişilerin ne yapığı ya da ne yazdığı bizi oyalar ya da öyle sanırız! Hâlbuki bu daha fazla baskı ve olumsuzluk demektir. Zira sonu gelmeyen bir kıyaslama sürecine gireriz. Hepimiz kendimizi bilinçsizce bu anlamsız döngünün içine sokuyoruz. Göz ardı edilemeyecek bir başka gerçek ise erkekler Facebook’u genellikle flört etmek ya da arkadaşlarıyla iletişim kurmak amacıyla kullanırken kadınların bıkıp usanmadan bahsettiğim kıyaslama sendromu yaşamaları. Computers in Human Behavior dergisinin yazarı olan ve sosyal medyanın insanlar üzerindeki etkilerini araştıran Psikolog Francis T. McAndrew’ın tespitlerine göre kadınlar bu konuda bağımlılar. McAndrew’a göre ‘ilişki durumu’ bölümüyle dahi çok yakından ilgileniyorlar. Hatta yazara göre bazılarımız, eski erkek arkadaşlarımızın eski sevgililerinin fotoğraflarını görünce bizimle aynı süreci yaşadıkları için memnun dahi oluyoruz. Gördüğünüz üzere durum hiç de iç açıcı değil, bu yüzden size ikinci önerim bu sanal savaşa bir son vermemiz. Aksi takdirde kara deliğe dönüşen bu olumsuzluk âleminin içinde kaybolup gideceğiz. Kıyaslamalardan uzaklaşmalıyız!

Çözüm 3:
Nefret duygunuzu keyifle değiştirin!
Cheryl Joy Adamson bu konuda bahsedilecek kilit isim. İnternetin pozitif bir mecra olması yolundaki çalışmaları bir adım ileriye taşımak adına yeni bir internet sitesi kurdu. Makemejoyful.com insanların kendilerini keyifli ve mutlu hissetmesi için oluşturulan bir barınak adeta. Cherly girişimini şöyle anlatıyor; “Bu siteyi kurdum çünkü sanal ortamda okudukları ya da gördükleri nedeniyle mutsuz olan o kadar çok insan var ki… Hiç kimse kendine bu kötülüğü yapmamalı. Hayatımıza dâhil edeceklerimize dair daha seçici davranmalıyız. Kurduğum site sadece güzel ve keyif veren paylaşımlara izin veriyor.” Rutininizin bozulacağına dair bir korkunuz olabilir. Birçoğumuzun sanal hayatı; sabah uyanır uyanmaz nefret ettiğimiz bir blog’a veya sevmediğimiz bir arkadaşımızın profiline bakarak başlıyor. Üstelik bu bilinçli bir tercih de değil! Adamson’ın site aracılığıyla yaptığı bir başka öneri de zamanımızı değecek şeyler üzerine harcamamız gerektiği yönünde; “Youtube’da eğlenceli bir video izleyin, ilginizi çeken bir konuda araştırma yapın ya da hiç bilmediğiniz bir konuda makale okuyun. Bir süre sonra kendinizi daha mutlu ve verimli hissedeceksiniz.” Benim de sizlere naçizane bir önerim var; yakın arkadaşım ile boş zamanlarımızda dikkatimizi doğru yöne yoğunlaştırmak, merakımızı pozitif kılmak ve mutsuz hissettiğimiz her ne varsa ortadan kaldırmak için bir anlaşma yaptık. İlgimizi çeken esprili linkleri, güzel şarkıları, anlamlı fotoğrafları ve güç veren sözleri buldukça birbirimize Whatsapp’tan gönderiyoruz. Siz de bunu deneyebilirsiniz. Son olarak, interestment.com adlı blog’a da göz gezdirmenizi tavsiye ederim. Kadınlar hakkında komik, samimi ve açık düşüncelerin yer aldığı bu blog, insanların hem zalim hem de iyi olabileceklerini esprili bir dille anlatıyor. İyiliği görmek için iyi niyetle bakmak yeterli!

Çözüm 4:
Neyi sevmediğine değil, neyi sevdiğine odaklan!
Eğer Youtube’da komedyen Tim Minchin’in son videosunu izlemediyseniz ısrarla tavsiye ediyorum. Özellikle vurguladığı nokta ise şöyle; “Kendinizi neleri sevdiğiniz üzerinden tanımlayın. Hepimizin içinde kendimizi, karşı olduğumuz şeyler ile anlatma eğilimi vardır ama enerjimizi tutkularımız üzerinde yoğunlaştırırsak, bütün negatif duygular da yok olmaya başlar.” Gazeteci Charlotte Raven ise şöyle söylüyor; “İtiraf ediyorum ben de nefret okumaları yapıyorum ama kendime karşı da eleştirel olmaya çalışıyorum. Sevmediğim insanlara dair online araştırmalar yaparak saatlerimi harcadığım günler oldu, bunun beni daha güçlü kılacağına inanıyordum. Oysa şimdi anlıyorum ki bu yaptığım uzun vadede beni hiç bir yere götürmüyormuş; sadece içimdeki rahatsızlığı derinleştiriyormuş. Empati kurmak, üstünlük kurmak adına strateji geliştirmekten daha güçlü çünkü. Nefreti büyütmeye gerek yok. Enerjimi pozitif yazılar, yol gösteren makaleler için harcıyorum artık.” Savaş açmak yerine okuduklarınızdan, gördüklerinizden ilham alın. Sevmediklerinizi değiştireme şansınız olmayabilir ancak sevdiğiniz şeyleri ve sahip olduklarınızı çoğaltabilirsiniz. •