Ne giyilir? Ne yapılır? Ne yenir?
Bonjour, Paris! Geçen Paris Erkek Moda Haftası’ndan sonra giydiklerimi, gözlemlerimi ve şehirde nerelerde ne yaptığımı yazmaya karar verdim.
24 Haziran 2025
Sabah Loulou’da kahveyle başlıyor. Hava mı? 33 derece. Ama bu esmeyen, “makyajı test eden” türden bir 33.
Ben ne yapıyorum bu sıcakta? Elbette Rick Owens’ın insanın içine yürüyen o en zor kotunu giymeyi seçiyorum. Üstümde ise Salih Balta imzalı couture bir parça var: hani şu “Nerede giyilecek ki bu?” sorusunun cevabı olanlardan. Çünkü ne derler bilirsiniz: “Şıklık rahatlıktan önce gelir, terlemek kaderdir.”

Yves Saint Laurent
Önce Yves Saint Laurent çıkıyor sahneye… Ve ne sahne! Yine o ikonik Paris silüetinin önünde, bu kez cinsiyet sınırlarını yumuşatan, hatta neredeyse silen bir duruşla. Koleksiyon, klasik erkek şıklığını öyle bir yeniden tanımlıyor ki “Erkek dediğin şöyle olur” kalıplarını podyumda çatır çatır kırıyor.
Saint Laurent’in mesajı net: Erkeklik = maskülenlik değil. Yıllarca kuir dünyada bile sorgulanan o katı maskülenlik algısına ince bir couture dokunuşla karşı duruyor. Yumuşak kumaşların içinden güç fışkırıyor. Bir an dönüp “Moda sadece moda değilmiş ya…” dedirten cinsten bir koleksiyon sunuyor. “Zaten Paris tam da böyle anlar için var.” diye düşünmeden edemiyorum.

Akşam yemeği: La Petite Chaise
Sağanak var. Biz de soluğu La Petite Chaise’de alıyoruz. Menüde moules-frites yani midye ve patates kızartması ikilisi var. Çünkü bazen de klişe olmak gerekir.

25 Haziran 2025

Gecikmeye göz yummak burada adeta bir gelenek. Show’lar? Elbette 1’er saat arayla başlıyor ama zaten kim dakik gelmiş ki Paris’e? “Moda beklenir” diye bir kural yazılmış sanki görünmeyen bir defile kitabına.
Jais’de ıstakoz makarna
Akşam olunca soluğu Jais’de alıyoruz. Tabii ki hafif bir şeyler değil, doğrudan ıstakoz makarnaya dalıyoruz. Çünkü Paris’teyiz ve karbonhidrat günah sayılmaz, aksine bir yaşam biçimi sayılır.

Hava hala 33 derece, hala esmeyen türden. Ama olsun, ter damlaları arasında zarifçe açılan yelpazelerle “Ben terlemiyorum, parlıyorum” mesajı verilmeye çalışılıyor. Üstelik herkes bembeyaz… Tam anlamıyla bir South of France havası yaratılmış.
29 Haziran 2025
Günler geçiyor, terler bitmiyor. Üzerimde Tom Ford ceket, Rick Owens pantolon varken sahneye Jacquemus giriyor. Beyaz ve krem tonlarını renk bütünleri değil de bir yaşam felsefesiymiş gibi sunuyor bize. O temiz çizgiler, uçuşan kumaşlar, “Ben güneşe çok yakınım ama hiç yanmam” hissi… Tasarımcı sanki “minimalizm = duygusuzluk” algısını yıkıyor, her beyaza biraz aşk katıyor.

“South of France kralı kimdir?” derseniz, cevabı net: Simon Porte Jacquemus ve onun yaza yazılmış modası. Şimdilik minik minik terler, parlayan elmacık kemikleri ve seksi Chanel’ler eşliğinde sana veda ediyorum. Ama bil ki bu sadece bir mola. Bir sonraki sezon, bir sonraki show, bir sonraki göz kırpışta yine buradayız.
Çünkü Paris asla sadece bir şehir değildir… bir haldir, bir tavırdır, bir yürüyüştür! (Özellikle de benimle.)

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Jonathan Anderson ile Dior’da Yeni Bir Sayfa İlkbahar/Yaz 2026 Erkek Defilesi