Pilot Bölüm: 30’lardan Bildiriyorum…
“30 Yaşında Su mu Olur?”
Geçenlerde Instagram’da biri “30 yaşında Su mu olur?” diye yorum bırakmış. O an içimdeki eski ben dayanamadı ve “31’den bildiriyorum” diye cevap verdim. Çünkü hala 30 olduğumu tamamen içselleştirmiş değilim. Zihnimde 30; erken uyuyan, bel ağrısından şikâyet eden, cümlelere “bizim zamanımızda…” diye başlayan insanlarla özdeşleşiyordu. Ve dürüst olmak gerekirse, tüm bunları yapıyorum. Saat 9’dan sonra yüksek müzik bile başımı ağrıtıyor artık.
Bir zamanlar sinemada günde üç film izleyen biri olarak, şimdilerde battaniye altında film açmayı seçiyorum. Bu “yaşlanmak” mı, yoksa konforu fazla sahiplenmek mi, tam emin değilim. Ama 20’lerimin bana öğrettiği bir şey varsa o da şu: Değişim, çoğu zaman ses çıkarmadan oluyor. Bir gün fark ediyorsun ki, aynı kişi değilsin. Ve bu düşündüğün kadar korkunç değil.

“30’a Geldiğimde Asla Sıkıcı Olmayacağım.” – 13 Going 30
Ben 20’lerimin sonunda kendime plansız bir meydan okuma yapmıştım:
“30’a geldiğimde asla sıkıcı olmayacağım.”
Ne anlama geliyorsa… Eğlenceyi kaybetmemeye çalışırken hayatın benden beklediklerini görmezden geldim. Jenna’nın 30’lu yaşlarına dair büyülü bir algısı vardı; yetişkinliğin bir anda tüm sorunları çözeceğine inanıyordu. Fakat ben ne istediğimi bilmediğim bir dönemdeydim. İş, ilişki, yaşam tarzı… Hiçbiri net değildi. 29 o kadar kaotikti ki 30’a nasıl geçtiğimi bile hatırlamıyorum. Sanki ikinci ergenlik gibi bir şeydi. İnsan sorguluyor, yıkılıyor, yeniden kuruyor ama bunun adına “büyümek” denildiğini çok sonra anlıyorsun.
“Bazı Bağlar Sessizce Kopar”: Frances Ha
Bir gün bir arkadaşım, “Film izlemeyi bırakıp, artık filmlerdeki gibi bir hayat yaşasan?” dedi. Bu sözü beni ciddi ciddi düşünürdü. Çünkü hayatım gerçekten sinema olmuştu. Böylece Frances Ha’yı yeniden izledim. Greta Gerwig’in canlandırdığı Frances, hedef belirleyememiş, yetişkinliğe geçmemiş, kendini sürekli erteliyormuş gibi hissettiğim dönemin tam karşılığıydı. Özellikle Sophie’yle olan arkadaşlığının çatırdaması… Hayatın ortasında bir bağın kopması, dışarıdan bakıldığında abartı görünür ama içsel olarak kimliği sarsar.
Frances’ın Sophie taşındığında yaşadığı o boşluk hissini çok iyi anladım. Arkadaşlık bağları, özellikle 20’lerde, hayatın temel direklerinden biri oluyor. Biri sarsıldığında her şey domino taşı gibi devriliyor. Ben de bu dönemde bazı arkadaşlıklarımın benden uzaklaştığını fark ettim. Kimse kavga etmiyor, kimse bir şey demiyor ama yollar ayrılıyor. Bu sessiz kopuş, gençliğin bitişini ilan eden en acımasız şeylerden biri.
“Yalnızlık Korkutmuyorsa, Büyümüşsündür.”
31’e adım attığımda hayatımdaki her şeyi yeniden değerlendirdim. Ve bu değerlendirmenin
kaçınılmaz bir bedeli vardı: yalnızlık. Ama düşündüğüm kadar korkutucu bir yalnızlık değildi bu. Aksine, güç ve netlik veriyordu. Kendi başına vakit geçirebilmek, benliğinin daha önce fark etmediğin parçalarını ortaya çıkarıyor. Bu da 20’lerimde hiç sahip olmadığım bir özgürlük hissi yaratıyordu.
“Arkadaşlıklar Ayakkabılar Gibidir” — Sex and the City
Tabii bir hayalim vardı:
30’larımda Carrie Bradshaw’ın arkadaş grubuna benzer bir çevrem olacaktı.
Geniş, renkli, birbirine bağlı, hep orada olan bir ekip…
Ama hayat o kadar gürültülü değil. Büyüdükçe şunu fark ediyorsun: Bazı arkadaşlıklar yol ayrımına uğruyor, bazıları geride kalıyor. Ve önemli olan kalabalık değil, gerçekten yanında kalan bir-iki kişi.
Bu sayede bir teori geliştirdim;
Arkadaşlıklar ayakkabılar gibidir.
Bazıları spor ayakkabı gibi rahattır; nereye gidersen git seninle gelir. Bazıları ise vitrinde harika görünür ama birkaç adım sonra vurur. Hayat uzundur ve her yol farklı tür bir ayakkabı gerektirir.
Ben Carrie’nin arkadaş grubuna sahip değildim.
Ama onun ayakkabı dolabına sahiptim.
Ve dürüst olmak gerekirse, bu da oldukça iyi bir anlaşma.
Bu Seri Neden Var?
İşte bu yüzden, kendi 30’larımı keşfederken yanımda olacak bir yol arkadaşı olarak bu seriyi yazıyorum; hem birlikte gülmek hem birlikte düşünmek için. Ve her yazıda bana yol arkadaşı olan filmleri sizlere önereceğim.
Ha bu arada, bu Bridget Jones’un günlüğü değil…
Fotoğraf: Su Karacan
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Duygularımızı biz mi seçeriz?