Elif Ece Kazan’ın işleri, bir sonuca ulaşma arzusundan çok, dönüşüm halinin kendisine odaklanıyor. İlhamını içsel sorgulamalardan, varoluşa dair bitmeyen sorulardan ve insanın esneyemediği yerde nasıl kırıldığını gözlemlemekten alıyor. Kendi iç sesiyle çevresindeki dünyanın çatıştığı o ara alanda üreten, hem kişisel hem kolektif bir farkındalık alanı onun için sanat.


MC: Bir sanat eserini yaratırken ilhamını en çok nereden alıyorsun?
İlhamımı hep içsel dönüşümlerden alıyorum. Sürekli kendime soruyorum: “Neden varım? Nereye gidiyorum? Bu boyutta neye hizmet için yaratıldım?” Ama sadece kendimi değil, çevremdekileri de gözlemliyorum. İnsanların nasıl var olduklarını ne kadar öz farkındalık içinde olduklarını yaşadıklarıyla nasıl şekil aldıklarını, bazen neden esneyemeyip kırıldıklarını anlamaya çalışıyorum. Sanırım işlerim biraz bu gözlemlerin, biraz da kendi iç sesimin birleştiği yerden doğuyor.


MC: Mimarlık eğitimin ve tasarım derslerin, sanatsal yaklaşımını nasıl şekillendirdi?
Mimarlık eğitimi zihin yapımı endüstriyel malzemelerle ve formlarla tabi estetik kaygıyla da terbiye etti diyebilirim. Üç boyutlu düşünebilme yeteneği, bana bıraktığı en büyük hediye oldu. Tasarım algısıyla üretiyorum; oran, denge, güzellik arayışı, malzeme bilgisi hep içimde işliyor. Ama bazen bunun beni sınırlayıp sınırlamadığını düşünüyorum. Bu yüzden sürekli deneyip yanılıyorum. Belki de o denemelerin içindeki belirsizlik, üretimimi değişken tutuyor.
MC: En son yaptığın bir eserini anlatsan, onu özel kılan neydi?
Son zamanlarda bakıra sardım. Onu eğip bükerek, yakarak, döverek şekillendirdikçe aslında gittikçe güzelleştiğini fark ettim. Bu süreç beni çok etkiliyor. Çünkü o malzemenin direnciyle kendi dönüşümüm arasında bir bağ kuruyorum, sanki ikimiz de ateşle biçimleniyoruz. Hala keşfetme aşamasındayım ama yakın zamanda bu çalışmayı gösterime sunacağım.


MC: Eserlerini insanlar nasıl deneyimlemeli? Senin için izleyiciyle etkileşim ne kadar önemli?
Bence insanlar işlerimle kendi dönüşümleri arasında bir bağ kurmalı ama bunu ego filtresi olmadan, tamamen çıplak benlikleriyle yapmalılar. Tüm zayıflıklarını da güçlerini de kabul eder halde. Benim için izleyici, üretim niyetimin tamamına ermesi. Birinin bir eserin karşısında kendini keşfetmesi, o işin üzerindeki illüzyonu gerçeğe dönüştürüyor. Seyirci kendi ışığını, yani özünü buluyor; madde ve görüntünün ötesine geçip renkli, o kendine özgü gölgesini fark ediyor. Zaten bu bağı kurduğunda, benim asıl anlatmak istediğim yere varıyor: kolektif olarak ışığa yöneldiğimizde dönüşeceğimiz o renklerle dolu, hayali ama çok gerçek bir hal.
MC: İçinde yaşamak isteyeceğin bir sanat eseri?
James Turrell’in bir Skyspace’inde, Olafur Eliasson’un Beauty’sinde, Marina Abramović’in The Artist Is Present performansında ya da Damien Hirst’ün formaldehitlerinde…
Sanırım bu, o gün hangi kişiliğimle uyandığıma bağlı.
MC: Stiline ya da estetik duruşuna ilham veren, geçmişten birkaç kreatif isim?
Virgil Abloh, Andy Warhol ve Ryuichi Sakamoto.
Üçü de kendi alanında her konuda sınır kavramını yok saydı. Fikirlerini kişilikleriyle görünüşleriyle yansıtabilir halde yaşadılar. Onların sınırsızlığı benim üretim anlayışımı çok azdırıyor.
MC: Bir işin “tamamlandığını” nasıl anlarsın?
Hayatımda hiç yaşayamadığım bir duygu bu. Ne kendimde ne işlerimde “tamam” hissini hiç tam olarak hissetmedim.
Ama buna artık olumsuz yaklaşmıyorum. Belki de o eksiklik hissi, beni sürekli arayışta tutan şey.
MC: Üç kelimeyle atölyenin ruhu?
Işık, Kaos, Dönüşüm
MC: Son zamanlarda seni etkileyen bir sergi?
Sergilere yaklaşımım genelde içindeki işlerin öznelliğinden çok, o sergiyi kuran zihni anlamaya çalışmak üzerine. Neyi, neden seçtiğini, hangi eserle nasıl bir bağ kurduğunu düşünmek; o bilinçaltına girmeye çalışmak bana büyük bir zevk veriyor. Bu yüzden hastası olduğum zihinlerden birinden çıkan Folia beni çok etkiledi.
MC: Çalışırken fonda dinlemekten sıkılmadığın bir şarkı?
İçime döndüğüm bir dönemdeysem Ezhel’in Lights Out’unu, aşkla başım belada olduğu bir dönemse de Dua Lipa’nın Radical Optimism albümlerini sonsuz tekrara alıp baştan sona dinliyorum.
Fotoğraflar: Elif Ece Kazan
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Röportaj: Bağımsız, kuir ve dayanışmacı bir sanat alanı olarak Less Ordinary Studio