Moda dünyasının en büyük isimlerinden biri olan, stil vizyonu ile hem kendi dönemini hem de hayal bile edemeyeceğimiz kadar sonraki jenerasyonları etkileyen ve etkilemeye devam edecek olan Giorgio Armani, 4 Eylül 2025’de Milan’daki evinde, 91 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Ailesi, iş arkadaşları, moda dünyası ve dünyanın her bir yerinde Armani adını giyen insanlar ona veda ederken biz de Giorgio Armani’yi büyüleyici hayat hikayesi, ilham veren demeçleri ve zamansız tasarımları ile anıyoruz.
Savaşın ortasında moda
Giorgio Armani, 1934’de İtalya’nın Piacenza şehrinde, orta gelirli işçi bir ailenin çocuğu olarak doğuyor. Kendi sözleriyle, “mutlu bir çocukluk geçirmiyor” çünkü çocukluğu ikinci dünya savaşının yıkıcı yıllarında geçiyor. Piacenza ve çevresine sürekli düşen bombalar, açlık, yoksulluk, sürekli sokakta dolaşan askerler. Bir röportajında, çocukken savaşın getirdiği karanlık ortamı ve sokaklarda gördüğü askeri üniformaların keskin hatlarının, ilerideki moda vizyonunda önemli rol oynadığını anlatıyor.
Gençlik yıllarında renklere ve insan bedenine duyduğu ilgi, anatomi kitaplarını inceleyerek geçirdiği zamanla beraber tıp eğitimi almaya başlıyor ancak üç yıl sonra İtalyan ordusunda askerlik yapması gerekiyor ve bu süreçte Milano gibi büyük şehirleri tanıma fırsatı buluyor. Askerlik sonrasında, yeni şehirleri tanımış ve aldığı tıp eğitimi ile insan bedenini öğrenmiş Giorgi Armani; La Rinascente adlı bir mağazada vitrin düzenleyicisi olarak işe başlayıp moda dünyasına adım atıyor.
Moda anlayışı
Armani’yi bu kadar özel kılanın ne olduğunu, modayı nasıl görüp yorumladığını, nasıl ürettiğini ve yeniden ürettiğini en iyi anlatacak kişi yine kendisi.
Kendisi “Devredebileceğim bir formülüm yok. Her zaman kendi yolumda ilerledim. Bugün bile bağımsızlığımı sıkı sıkıya tutuyorum. Benim için en değerli şey bu. Tutku. Risk. Azim. İstikrar. Bu benim profesyonel geçmişim.” diyor.
Giorgio Armani 1970’lerde Nino Cerruti için çalışırken astarsız, daha hafif ve rahat erkek ceketleri tasarlamaya başladı, o dönem için bu bir devrim niteliğindeydi. Kendisi, geriye dönüp baktığında şimdi “klasik” olarak tanımlanan tasarımlarının kendi zamanında moda tarihini değiştirdiğini kabul ediyor.
1973’de, uzun süreli iş ve hayat ortağı Sergio Galeotti ile ilk tasarım ofisini açıyor ve Giorgio Armani S.p.A. 1975’de kuruluyor. Aynı yıl ilk erkek ve kadın hazır giyim koleksiyonunu Milano’da tanıtıyor.
Uluslararası ün
1980’lerde ise markanın uluslararası patlaması yaşanıyor. Armani, American Gigolo filminde Richard Gere’yi giydiriyor ve bu markayı Hollywood’da öne çıkarıyor. Armani, o tarihten itibaren hem beyazperdede hem de Oscar gecelerinde vazgeçilmez bir isim haline geliyor. Sean Penn, Anne Hathaway, Sophia Loren, George Clooney gibi birçok ünlü yıldız, kırmızı halıda Armani imzalı kıyafetlerle boy gösteriyor.
1984 Cannes kırmızı halısında Armani Power Suit’lerini görüyoruz. Kadınlar için tasarlanmış olan bu takımlar, bir devrim yaratıyor. Bu dönemde Armani, Amerikan pazarı dahil olmak üzere küresel bir moda ikonuna dönüşüyor.
Tabii ki, bu ün ile beraber marka sayısız ticari anlaşma ve iş kararı veriyor. 1980’lerde Emporio Armani, Armani Jeans ve Armani Junior piyasaya sürülüyor.
1990’lar boyunca Armani, sadece giyim değil; parfüm, gözlük, kozmetik ve mobilya alanlarında da büyüyor.
2000’lerde ise artık dev bir isim olmuş Armani; ev dekorasyonu, çiçek tasarımı, hatta kafe ve restoranlara da yöneldi. Hatta, Dubai’deki tamımı Armani iç tasarımlarıyla Burj Khalifa’da Armani Hotel de bu dönemde açılıyor.
Armani estetiği
Giorgie Armani, iş ahlakı ve stil vizyonu için “Yaptığım her şey, büyük bir tutkunun neredeyse çılgınca bir ayrıntı dikkatiyle birleşmesinden kaynaklanıyor. Stil vizyonum son derece net ve kusursuz bir şekilde oluşturulmuş ve adımı taşıyan her şeye yansıyor.” diyor.
Giorgio Armani’nin stilini anlamak için onu yalnızca “minimalist” ya da “sofistike” olarak tanımlamak yetmez. Armani’nin estetiği aslında 20. yüzyılın ikinci yarısında giyinme biçimini yeniden yazan bir felsefe.
Erkek modası için uyguladığı soft tailoring (yumuşak terzilik), Armani’nin imzası oldu: Maskülenlik ve rahatlık aynı yerde buluşturup beden rahatlığının yanında “gücün gösterişsizliği” fikrini de doğurdu.
1980’lerde Armani, kadınlara “power suit” giydirerek tarihe geçti. Neredeyse ilk defa, kadın modasında erkek siluetinden alınmış geniş omuzlar, düz hatlı pantolonlar, nötr renkler vardı ama bu, kadınsılığı bastırmak değil; aksine, kadın bedenini erkeklerin hakim olduğu iş dünyasında güçlü bir özne haline getirmekti.
Armani renk paleti parlaklığın değil tonal derinliğin peşindeydi. Bej, gri, taupe, lacivert, taş tonları, siyah…bu renk paleti onu ve tasarımlarını zamansız hale getirirken “Armani Grisi” gibi kalıcı ikonalar da yarattı.
Armani, Emporio Armani, Armani Jeans gibi alt markalar ile gündelik giyimi (spor giyim, denim, tişört) ile yüksek modayı aynı estetik dilde birleştirdi, “ulaşılabilir lüks” anlayışının öncüsü olup günlük hayata tasarım parçaları kattı.
Armani’nin kumaş heykelciliği yaptığını söylemek yanlış olmaz. Armani’nin tasarımlarında kumaş sadece bir örtü değil, vücutla birlikte hareket eden bir heykel malzemesidir. Armani silueti, dikişten çok kumaşın doğasına güvenerek yaratılır.
Giorgio Armani, “zamansız” oluşunu şöyle açıklıyor: Yaptığı işe tutkuyla bağlı olan herkes, geçici trendleri takip edenlere göre gelecek nesillerle bağlantı kurma şansına daha fazla sahip olacaktır. En azından çalışmalarının kendine özgü bir karakteri olacak ve insanların buna tepki vereceğine inanıyorum.
Fotoğraf: Giorgio Armani @giorgioarmani
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Zac Posen’la röportaj: Denimin couture hali