İlişki İpuçları

İlişkide alma-verme dengesi: Neden bozulur ve nasıl korunur?

İlişkilerinize dönüp baktığınızda, verici olan taraf hep siz misiniz? Bu noktaya bir anda gelmediniz elbette. Belki en başta onun hayatını kolaylaştırmak istediniz; sevdiğiniz kişiye destek olmak, ihtiyaç duyduğunda yanında olmak istediniz. Zamanla bu destek hali, sınırları belirsiz bir vericiliğe dönüştü. Hayır diyemediğiniz, karşılığını göremediğiniz, hatta artık sizin çabanız olmadan ilişkinin ilerlemediği bir noktada bulmuş olabilirsiniz kendinizi.

Cinsiyet fark etmeksizin, bir ilişkide sürekli veren, ama kendi ihtiyaçlarını ifade etmeyen ya da karşı tarafın da ilişkiye emek vermesi için alan tanımayan kişi, zamanla yalnızca çabalayan konumuna yerleşebilir. Burada mesele “her şey karşılıklı olmalı” gibi bir denklemden çok daha derin. Çünkü bazen öyle alışkanlıklar, geçmiş deneyimler, hatta öğrendiğimiz ilişki kalıpları vardır ki; biz daha farkına varmadan kendimizi veren tarafta buluruz.

Peki alma-verme dengesi neden bozulur? Neden farkında olmadan her şeyi üstlenen kişi haline gelmiş olabilirsiniz? En önemlisi, sağlıklı bir alma-verme dengesi kurmak için neler yapılabilir?

İlişkide alma-verme dengesini bozan faktörler

Öz değer ve öz sevgi eksikliği

Kimi ilişkilerde ilişkide alma-verme dengesini bozan temel inançlardan biri, kişinin kendini sevilmeye değer olmadığını düşünmesinden kaynaklanır. Bu düşünce genellikle çocuklukta şekillenir; kişi sevgiyi hak etmek için çabalamaya alışmıştır. Yetişkinlikte de bu kalıp devam eder ve karşılık beklemeden veren, hayatı kolaylaştıran, her şeyi düşünen taraf olmak bir varlık sebebine dönüşür.

Altında yatan ise öz değer eksikliğidir. Kendi varlığını yeterli görmeyen biri, başkalarının sevgisiyle değer kazanacağını düşünür. Bu da ilişki içinde eşit olmayan bir dinamik yaratır; veren taraf, zamanla görünmezleşir.

Kontrol ihtiyacı

İlişkide sürekli veren olmak, sadece fedakarlık ya da sevgi göstergesi olmayabilir; bazen bilinçdışı bir kontrol aracı haline gelir. Kişi, ne kadar çok verirse o kadar ilişkiyi elinde tutabileceğini, karşı tarafı kendi istediği yöne yönlendirebileceğini düşünür. Bu kontrol arzusu, ilişkinin doğal akışını ve karşılıklı dengeyi bozar.

Sınır çizememek

Sağlıklı ilişkiler için olmazsa olmazlardan biri sınır koyabilmektir. Ancak bazı bireyler, çocukluk ve gençlik dönemlerinde bu beceriyi geliştiremez. Kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmekte zorlanan, “hayır” demekten çekinen kişiler, fazla verici pozisyona sıkışabilir. Sınır koyamamak, uzun vadede hem kendini yıpratmaya hem de ilişkide dengenin bozulmasına yol açar.

Terk edilme korkusu

Terk edilmeyle ilgili kaygı, insanın en derin korkularından biridir ve bir ilişkide bu kaygı, bireyin kendisi hakkında koruma mekanizmaları üretmesine neden olur. Bu kaygı ile kişi, ilişkiyi sürdürebilmek için kendi ihtiyaçlarını görmezden gelerek sınırlarını esneter. “Ya giderse?” kaygısı, evet demeyi zorlaştırır, karşı tarafı memnun etmenin çok daha zor bir hale gelmesine sebep olur. Bu süreçte, kişi özünden uzaklaşır, sınır koymak, kendine öncelik vermek yerine, sürekli verme pozisyonuna geçer.

Toplumsal cinsiyet normları ve aile modeli

Çocuklukta gözlemlediğimiz aile içi ilişkiler, yetişkinlikteki davranışlarımızı derinden şekillendirir. Fazla verici olmanın temel nedenlerinden biri, anne-babanın veya bakım verenlerin ilişki biçimini içselleştirmektir. Özellikle Türkiye gibi belirli toplumsal cinsiyet rollerinin dayatıldığı kültürlerde, kadınların fedakâr, özverili ve “her zaman veren” olması dayatılır. Bu beklentiler, bireyin kendi ihtiyaçlarını görmezden gelmesine ve ilişkilerde dengesiz bir verme-alma döngüsüne mahkûm olmasına yol açar.

İlişkide alma-verme dengesi nasıl sağlanabilir?

İlişkide sağlıklı bir alma-verme dengesi kurmak için kişinin önce kendisiyle kurduğu ilişkiyi gözden geçirmesi gerekir. İlk olarak, kendi değerini fark etmeli, sevilmeye dışsal koşullarla bağlı olmadığını anlamalıdır. Ne kendini karşısındakine adamalı, ne de kendini zora sokacak fedakarlıklarda bulunmalıdır.

Öz değer ve öz sevgi zamanla gelişen bir farkındalıkla şekillenir. Kişi, kendi duygularını tanıdıkça ve ihtiyaçlarını anlamaya başladıkça sınırlarını daha net çizebilir. Aksi halde, iç dünyasında çözülememiş boşluklar ve alışkanlık haline gelmiş fedakârlıklar, ilişkilerde aynı dengesiz paternleri doğurur.

Bu yüzden işe, kendi düşünce kalıplarınızı gözden geçirerek başlamalısınız. Gerekirse bu süreci bir uzmandan destek alarak derinleştirmek, duygusal yatırımınızı daha sağlıklı bir zemine oturtmanıza yardımcı olabilir. Peki, bu alma-verme dengesizliğini tekrar yaşamamak için nelere dikkat etmelisiniz?

İsteklerinizi fark edin ve sınırınızı belirleyin

İlişkide alma-verme dengesini bozan en temel nedenlerden biri, kendi istek ve ihtiyaçlarını yeterince fark edememek ve buna bağlı olarak sağlıklı sınırlar koyamamak ya da “hayır” diyememektir. Kimi zaman, karşınızdakinin isteklerini kendi ihtiyaçlarınızın önüne koymak bir alışkanlık haline gelir. Bu, dengeyi bozarak, kendinizi ihmal etmenize yol açar. Elbette bu noktada bencillik değil, kendinize saygı göstermek ve ihtiyaçlarınızı da gözetmek önemlidir. Kendinizi anlamak ve sınırlarınızı netleştirmek, ilişkinin sağlıklı bir zeminde ilerlemesinin ön koşullarındandır.

Açık iletişim kurun

İster yeni tanışıyor olun, ister uzun süredir bir ilişki içinde, karşınızdaki ne kadar iyi tanıyor olursa olsun, her zaman ne istediğinizi bilemeyebilir. İlişkideki dengesizliklerin sebeplerinden biri, birbirinize karşı açık olmamanız olabilir. İhtiyaçlarınızı açıkça dile getirmekten çekinmeyin; sınırlarınızı netçe koymak ve gerektiğinde “hayır” demek tamamen normaldir. Karşınızdakine verdiğiniz emeklere rağmen, ihtiyaçlarınızı ifade etmediğiniz sürece durumun farkına varması zor olabilir. Bu yüzden sessiz kaldığınız için karşınızdakini suçlamak haksızlık olur. İhtiyacınız olduğunda, doğrudan ve net şekilde karşınızdakinden istemeyi öğrenin.

Duygusal emek dengesine dikkat edin

İlişkinizde sorun çıktığında, her zaman geri adımı atan ilk kişi siz olmayın. Öncelikle durumu mümkün olduğunca objektif değerlendirmeye çalışın. Eğer hatalı olduğunuzu fark ederseniz, geri adım atmak sağlıklı ve olgun bir davranıştır. Ancak bu, ilişkiyi tek taraflı olarak onarmaya çalışmak anlamına gelmemeli. Karşınızdakinin de sorunlar karşısında sorumluluk almasını ve birlikte çözüm üretme isteği göstermesini beklemek önemlidir. Sağlıklı ve sürdürülebilir bir ilişki, ancak karşılıklı emek ve sorumluluk paylaşımıyla mümkün.

Alan tanıyın

Alma-verme dengesi, sadece davranışlarla değil; hem sizin hem de partnerinizin duygusal ve zihinsel sınırlarıyla ilgilidir. Kendinize ve karşınızdakine, düşünmek, nefes almak ve kendiyle baş başa kalmak için alan tanımak, ilişkinin sağlığını güçlendirir. Sürekli birlikte olmak ya da her anı paylaşmak, zamanla duygusal boğulmaya ve bağımlılığa yol açabilir. Bireysel alanın korunması, karşılıklı saygıyı besler ve ilişkinin uzun ömürlü olmasına katkı sağlar. Her iki tarafın da kendi iç dünyalarına zaman ayırması, ilişkiye taze bir enerji ve samimiyet getirir.

Sorumluluk paylaşımı yapın

İlişkide rol dağılımları ve alışkanlıklar zamanla kalıplaşır. Siz rutinde yaptığınız fedakârlıkları, sürekli üstlendiğiniz görevleri bıraktığınızda, karşınızdaki kişinin iletişimi sürdürme isteği ve sorumluluğu ortaya çıkar. Örneğin, eğer bir konuda inisiyatif almak istiyorsa, size öneride bulunacaktır; temizlik, planlama ya da karar verme süreçlerinde sizin çekilmeniz, karşı tarafın aksiyon almasını tetikler. Bu alışkanlıkları kırma süreci, ilişkinin daha dengeli ve sağlıklı bir hale gelmesine olanak tanıyabilir.

Almaya açık olun

İlişkide almaya açık olmayı da bilmek gerekir. Bazen her şeyi kendiniz çözmeye, her ihtiyacı üstlenmeye çalışırsınız; bu durumda karşınızdakine yardım etme ya da destek olma alanı bırakmamış olursunuz. Sağlıklı bir denge, karşılıklı destek ve yardımlaşmayla kurulur. İhtiyaç duyduğunuzda yardım istemekten çekinmeyin, almaya izin verin.

Kapak: @jasonstatham

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Yeni TikTok trendi: Princess treatment mı bare minimum mu?

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.