Jennifer Lawrence, Die my Love’daki performansı için beşinci kez Oscar adaylığı için konuşulurken The New Yorker’a verdiği röportajında 2011-2014 yılları arasında yaptığı hareketlerden ve insanlara “fazla” gelen kişiliğinden utandığını söylemesi üzerine yeniden gündem oldu. Aslında, yeniden gündem oldu demek sanırım biraz eksik alır: biz 2010’ların başında onunla büyümüş bir toplam olarak JLaw’ı ne kadar sevdiğimizi ve özlediğimizi hatırladık.
Sadece insanı her seferinde kendisine hayran bırakan yeteneği ile değil aynı zamanda renkli kişiliği, verdiği sarhoş demeçler, beklenmedik şakaları ve samimiyeti ile 2010’ların kraliçesi olan Jennifer, kendisini bir sonraki jenerasyon tarafından yukarıda saydığım sebepler yüzünden “reddedilmiş” hissettiğini açıkladı. Jennifer’ın karakteri medya tarafından “yapay” bulunmuş ve “Amerika’nın sevgilisi” olmaya çalışmakla suçlanmıştı. Oysa Jennifer, kariyerinin başından beri ortalama bir Amerikalının çok da hoşuna gitmeyecek konularda konuşan biriydi.
Röportajında, “eski” kendisi için şöyle konuşuyor:
“Aslında, bu benim gerçek kişiliğimdi, ama aynı zamanda bir savunma mekanizmasıydı [basına karşı kendimi küçümsemek]. Bir anda ‘Ben öyle değilim! Her gün altıma yapıyorum!’ demek… O röportajlara bakıyorum ve o kişi sinir bozucu. O kişiyi her yerde görmenin neden sinir bozucu olduğunu anlıyorum. Filmlerim, siyasetim yüzünden değil; kendim, kişiliğim yüzünden reddedildiğimi hissettim.”
Jennifer, kendi döneminin en başarılı kadın oyuncularından biri. Oyunculukla yetinmeyip sinemaya olan bilgisini ve sevgisini yapımcılık rolleriyle genişletti; sayısız ödül kazandı, kendini defalarca kanıtladı. Yine de medya tarafından “fazla kendisi olduğu” için, daha da önemlisi bir anda tüm dünyanın tanıdığı o yeni ünüyle ne yapacağını bilemeyen genç bir kadın gibi davrandığı gerekçesiyle eleştirildi ve küstürüldü. Karakterinin bu kısmına bugün geriye dönüp baktığında “utanç” hissetmesi, yaş almış biri için nefes almak kadar doğal bir deneyim olabilir. Ancak benim ve benim gibi onu izleyerek büyümüş, şu anda o röportajları verdiği yaşta olan kadınlar için bu his üzücü. Benim için Jennifer’ın kendine has kişiliği ve “ladylike” olmayışı, ondan beklenen “güzel sarışın” stereotipinin dışına çıkıp istediği gibi davranması hep ilham vericiydi. Özür dilemeden kendim gibi davranıp, yine de Dior imzalı prenses siluetli bir elbisenin içinde Oscar kabul konuşmamı yapabileceğimi göstermişti. Çünkü aynı anda ikisi de olabilirdim. Tabii, muhtemelen hiçbir zaman Oscar kabul konuşması yapmayacağım ama ne demek istediğimi anladınız.
Jennifer, inanılmaz kariyerini konuşmadan geçebileceğimiz biri değil. 2010’da aldığı ilk büyük rolü “Winter’S Bone” ile daha sadece yirmi yaşındayken Oscar adayı oluyor.
Sonrasında X-Men ve Açlık Oyunları serilerinde gişe rekorları kılıyor. Bana sorarsanız, Açlık Oyunları’nda fantastik bir kitaptan uyarlanmış film serilerinde şu ana kadar sergilenmiş en iyi performansı sergiliyor. Tabii ki, bu sırada medya tarafından “Katniss’i oynamak için yeteri kadar zayıf olmadığı” için tepki görüyor. Açlık oyunlarının ilk filmini çektiği sene, “Silver Linings Playbook” ile En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını sadece yirmi iki yaşındayken kazanıyor. Sonrasında üst üste üç yıl önce American Hustle sonra da Joy ile Oscar’a aday olup Altın Küre kazanmaya devam ediyor. Toplam dört Oscar adaylığını, sadece yirmi beş yaşındayken kazanıyor. Bir oyuncu olarak yeteneğini kanıtladığı ve kendisi için bir isim yarattıktan sonra ise daha çok ilgisini çeken deneysel projelerde çalışmaya karar veriyor. Yine de arada çektiği gişe filmlerinde (bazen senaryo ne kadar kötü olursa olsun) Oscar’lık performanslar sergilemeye devam ediyor.
Sony’nin hacklenmesi ve başka bir sürü gizli bilgi ile beraber American Hustle filminde oyuncuların kazandığı paranın, daha doğrusu kadın oyuncuların erkek oyunculardan ne kadar az kazandığının ifşalanması üzerine Lena Dunham’ın projesi olan Lenny Letter’a bir mektup yazdı. Endüstriye yazdığı “Why Do I Make Less Than My Male Co-Stars?” (Neden erkek çalışma arkadaşlarımdan daha az kazanıyorum) isimli açık mektupta, düşük ücret aldığını öğrenince kendine kızdığını söylüyor ve sevimli gözükmek için pazarlık yapmadığını ifade ediyor. “Söylemek istediğim şeyi söyleminin sevimli bir yolunu arayıp hala iyi gözükmeye çalışmaktan sıkıldım.” diyor. “Çalıştığım hiçbir erkeğin bunu yaptığını, bir kez bile denediğini düşünmüyorum.”
Jennifer, yüzünü her yerde görmeye başladığımız bir isim olduktan ve genç kızlara ilham veren Katniss gibi karakterleri oynadıktan sonra medya tarafından yapmacık olması sebebiyle hedef gösterilmeye başlandı ve feminist çevreler tarafından da “pick me” olarak adlandırılan davranışlar sergilediği düşünüldüğü için dışlandı. Oysa, sadece ilk defa ünlülüğü deneyimleyen ve burnu havada gözükmemek için elinden gelen her şeyi -bazen kendisini küçük düşürmeyi bile göze alarak- yapan genç bir kadındı.
İnternet, son açıklamasından sonra ne kadar yetenekli olduğunu hatırlamış ya da komik bir kadın olduğunu yeni keşfetmiş olacak ki son günlerde hakkında sadece iyi şeyler konuşuluyor.
Ben de, doğru zamanda Açlık Oyunları okumuş ve Jennifer’a kendi kişisel takıntısını geliştirmiş herkes gibi bunu büyük bir memnuniyet ile izliyorum.
İki kez Oscar kazanan Jennifer Lawrence, kulağa iyi geliyor.
Fotoğraf: Die My Love @diemylovefilm
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> LUX: Yeni bir Rosalia