Sosyal medyanın dönüştürücü gücünden yapay zekanın yükselişine, genç kuşakların alışkanlıklarından zamansız stili tanımlayan parçalara kadar modanın bugününü ve yarınını Melis Ağazat ile konuştuk.
Moda dünyasının en renkli ve zamansız isimlerinden biri olan Melis Ağazat , sosyal medyanın çağlayan etkisinden yapay zekanın dönüştürücü gücüne, genç kuşakların tüketim alışkanlıklarından sanatla kurduğu bağa kadar geniş bir perspektiften bakıyor. Onun için moda, yalnızca trendlerin peşinden koşmak değil; Roma sokaklarından İstanbul’un tarihine, bir şiir dizesinden bir heykel dokusuna kadar her anın içinde filizlenen sonsuz bir ilham kaynağı.
Sosyal medyanın modadaki etkisini nasıl görüyorsunuz: yaratıcılığı besleyen bir alan mı yoksa hızlı tüketimi körükleyen bir tuzak mı?
Sosyal medyanın modadaki etkisi tabii ki bir çağlayan. Göründüğünün ötesinde bir buzdağı hatta. Verilen ve algımıza giren tüm data ve mesajlar, subliminal olarak bilinçaltımıza otomatik giriyor ve bir bilinçaltı algoritması tarafından taranıyor. Bu da bir kelebek etkisi gibi tüm dinamikleri harekete geçirerek zihnimizi, eylemlerimizi, davranış ve tercihlerimizi şekillendiriyor.
Yeni kuşağın moda tüketiminde sizi en çok şaşırtan ya da ilham veren şey ne oldu?
Kuşaklar değişse de arzulanan nesne ve modanın öznesi değişmiyor. Her kuşak kendine özgü bir melodiyle yaratıyor tarzını. Kimisi asi, kimisi ılımlı, kimisi ezbere dayalı. Sanırım bu son kuşaktaki online alışveriş tüm düzeni bozdu. Kurallar tekrar yazıldı. Artık kabinde kıyafet denemek için bile vakit yok. Herkes her şeyi evine, konfor alanına istiyor. Orada yalnız ve sakin karar vererek satın alma yapmak yeni lüks.
Eğer bugün yeni başlayan bir moda editörü olsaydınız, hangi platformu en güçlü aracınız olarak seçerdiniz?
Kuşkusuz Instagram ve Reels’ı seçerdim. iPhone ve selfieler hayatımıza girmeden önce klasik fotoğraf makinelerinin “itself” özelliğini ayarlayıp look yapar ve evde kendimi çekerdim. 90’lı yıllardaki albümlerim bunlarla dolu.
Moda ve teknolojinin birleşiminde en heyecan verici bulduğunuz alan hangisi? (AI, sanal defileler, dijital tasarımlar…?)
AI tabii ki.
Düşünsenize, her şey yapay zekâ ile görselleştirilip bir moda markasının kampanyasına dönüştürülebiliyor. Benim dergiciliğe başladığım yıllarda, 97’lerde, ışıklı masada loop ile diadan resim seçer, taramaya yollardık. Yani onunla karşılaştırırsak, “uzay çağı” dediğimiz bir modelle karşı karşıyayız. Benim tek üzüntüm, el becerisinin ve zanaatin körelmesi. Ama neyse ki sanat var, heykel var, tablo var, ressamlar var.
Türk modasının uluslararası görünürlüğünü artırmak için markalara ya da genç tasarımcılara ne önerirsiniz?
Tüm güzel sanatları modayla eşdeğer olarak takip etmelerini öneririm: sinema, sanat, edebiyat, mimari… Çünkü ilham, kim bilir, belki bir şiirin dizesinde, belki de bir heykelin dantelinde olabilir.
Son dönemde sizi gerçekten heyecanlandıran bir tasarımcı ya da marka oldu mu?
Loewe ve JW Anderson.
Dior’a katacaklarını heyecanla bekliyorum.
“Trend” kavramının bugün bu kadar hızlı tüketilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce moda artık daha mı yüzeysel?
Moda, hızı dolayısıyla yüzeysel olarak kodlanmış. Bu hep böyleydi. O yüzden “Slow Fashion” veya “Timeless Piece” gibi zaman ayarlı terimler ortaya çıktı. Küçük siyah elbiseyi düşünün, Chanel’in mottosu olmuş. Oysa ki her kadının gardırobunun temel parçalarından biri değil midir? Nesnelere ve görünümlere persona yükleyen biziz; trendleri çıkaran da, yöneten de birey ve hafıza.
Sürdürülebilirlik hala sektörün en çok konuştuğu konulardan biri. Sizce moda dünyası bu konuda samimi mi, yoksa pazarlama stratejisi mi daha baskın?
Bu konuyu hala tartışıyoruz. Çünkü yüzde yüz sürdürülebilirlik diye bir şeyin olmadığı aşikâr. Karbon ayak izine kadar giden, oldukça karmaşık bir konu.
Moda ve sanat ilişkisine baktığınızda, sizce bugün hangisi diğerini daha çok besliyor?
İkisini ayrı düşünemiyorum. Dries Van Noten defilesini izlerken bir Cézanne tablosunun paletini görüyorsunuz veya Madrid’deki Prado Müzesi’ndeki Velázquez’lerin elbise yakaları McQueen defilesinde karşınıza çıkıyorsa, ya da Stella McCartney defilesini güncel sanatçı Rebecca Horn ile başlatıyorsa, iki disiplin birbirine kozmik bir nefesle bağlı demektir.
Stiliniz üç kelimeyle?
Renkli, derin ve yaş aldıkça zamansız ama esprilerle de dolu.
Kombinlerimde ters köşeleri, oyunları ve şaşırtmayı seviyorum.
Modada asla vazgeçemeyeceğiniz parça?
Ayakkabı.
En ilham aldığınız şehir?
Roma ve İstanbul.
Fotoğraf: Melis Ağazat @magazat
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> ArtHouse’un kurucusu Sedef Gali ile sanat üzerine