Müzik

Öykü Dörter’le röportaj: Kadın bakışının, öfkenin ve öz sevginin müzikal dili

Türkiye müzik sahnesinde artık yeni bir dönem var. Kadın sanatçılar, sektörde yıllardır üzerlerine yüklenen kalıpları birer birer çözüyor. O “nasıl görünmeli”, “ne söylemeli”, “hangi duyguyu ne kadar göstermeli” gibi bitmek bilmeyen beklentiler yerini daha özgür bir yaratım alanına bırakıyor. Kadın müzisyenler artık kendilerini başkalarının kurallarına göre şekillendirmiyor; kendi hikayelerini, kendi seslerinin izinde, kendi ritimleriyle anlatıyorlar.

Marie Claire’in Kasım ayı boyunca büyüttüğü female gaze bakışının tam merkezinde duran bu dönüşüm, bağımsız üretimin çoğalmasıyla daha da görünür hale geliyor. Müzik artık sadece bir vitrin değil, kadınların deneyimlerini, öfkelerini, arzularını, kırılganlıklarını filtresizce kaydedebildiği bir alan.

Öykü Dörter de bence tam da bu dönemin güçlü temsilcilerinden biri. Bağımsız olarak yayımladığı yeni albümü hem bir ayrılığın külleri hem de kendine dönüşün aydınlığı. Şarkıların hikayesi bir kadının kendi sesiyle yüzleşmesi, kendini yeniden kurması üzerine.

Öykü Dörter ile hem albümün kalbini hem de müzik sektöründe kadın olmak üzerine konuştuk.

“Albüm bir ayrılık hikayesiyle başladı ama aslında kavga kendimleymiş.”

Ceren: Bu albümün kalbi nerede atıyor? Yazmaya başladığında içine çeken, “bunu anlatmalıyım” dediğin duygu neydi?

Öykü: Albüm bir ayrılık hikayesi olarak başladı. Çok büyük bir duygu buhranıyla girdim sürece. Yaşadığım hikayeleri direkt anlatmak istedim. Fakat ilerledikçe fark ettim ki kavga ettiğim kişi o “x kişi” değilmiş. Kendimleymiş. Kendimle olan ilişkimi düzenlemediğim sürece zaten sağlıklı bir ilişki kurmamın da zor olduğunu gördüm. Bunu tamamen yazarken fark ettim. Bir aydınlanma gibiydi. Bu yüzden albüm ayrılık gibi dursa da aslında öz sevgiye, kendine değer vermeye dönen bir iyileşme hikâyesi.

Ceren: Dinlerken hem bir kavga, bir buhran var hem de duygusal bir özgürlük hissi sardı beni. Bu dengeyi nasıl kurdun?

Öykü: Biraz öfkeyle başladı gerçekten. Ama kendime bir kalıp koymak istemedim. Sound olarak, tür olarak hiçbir şeyi zorlamadım. Şarkı sert bir şey istiyorsa sert yaptım. Pop ya da indie yapacağım diye yola çıkmadım. Kendime alan açtım. Her şarkıda sıfırdan başlayarak hikayeyi yeniden kurdum. “Biri dinler mi?” diye düşünmeden, “ben ne anlatmak istiyorum” diye yazdım. Birine dokunursa ne mutlu bana.

Türkiye’de kadın müzisyen olmak

Ceren: Türkiye’de kadın müzisyenlerden hep belirli beklentiler varmış gibi geliyor. Bir kalıba girme, bir tipe uyma, bir vitrin yaratma hali… Bu beklentiler sürerken üretmek senin için nasıl bir deneyim oluyor? Bu albümle birlikte kendini daha fazla merkeze koyan bir dil kurduğunu hissediyor musun?

Öykü: Eski yıllarda kadın sanatçılar hep ön plandaymış gibi görünür ama arkada hep erkek yapımcıların şekillendirdiği bir dünya var. Ne giyeceğine ne söyleyeceğine, nasıl davranacağına kadar belirlenen bir vitrin hali. Bu, bilinçaltımıza kadar işlemiş bir kalıp. Şimdi yeni jenerasyon olarak bunu kırmaya çalışıyoruz.

Tam da bu nedenle albümünü bağımsız olarak yayımlaması Öykü için yalnızca bir tercih değil; bir duruş.

Öykü: Hiçbir şirkete bağlı değilim. Sadece kadın bir dağıtımcıyla çalışıyorum. Kadınlarla çevrili bir ekipte olmak, üretirken kimsenin beni bir kalıba zorlamaması inanılmaz özgürleştirici.

Mutlu Son: Albümün duygusal ekseni

Ceren: Mutlu Son benim için albümün duygusal omurgası gibi. Her seferinde başka bir yerime dokunuyor. Senin için bu şarkının karşılığı ne?

Öykü: Albümün intro’su ve kıvılcımını yakan şarkı o. “Neredeydin saat üçte?” gibi bir sorguyla başlıyor, bir hesap sorma hali. Bilerek Mutlu Son isimli bir şarkıyı ilk sıraya koydum çünkü bize yıllardır mutlu sonlar anlatılıyor. Masallarda bile aynı… Ama gerçekte böyle bir şey yok. Mutlu olursun ama mutlu son diye bir şey yok. Ben buna meydan okumak istedim. Ayrılıkla başlayan o kızgınlık beni bambaşka bir yere götürdü. Yolculuğun ilk adımı gibi.

Ceren: Albümdeki diğer iki güçlü şarkı: İmzan Bedenimde ve Bencil. İlk dinleyişte bile yoğun bir öfke barındırıyor; ama bir yerden sonra o öfkenin ardında hala süren bir bağ olduğu hissediliyor.

Öykü: Bence ikisi beraber. Bir şeye öfkeleniyorsan aslında hala bir şey hissediyorsundur. Bir şey tamamen bittiyse duygu donmaz, boşluk olur. Aşk ve nefret aynı spektrum içinde, çok hızlı bir uçtan diğerine kayabiliyor.

Bu yüzden şarkılar hem hesap soruyor hem de içten içe hala bir yere dokunuyor.

Bağımsız sahnenin gerçekliği: Konser hayali ve sürdürülebilirlik mücadelesi

Ceren: Yaratım sürecinde yeni hikayeler kafanda dönüyor mu? Asıl soruyu sormak istiyorum bir de: Yakın zamanda konser var mı? Çünkü bu şarkıları birlikte bağırarak söylemek istiyoruz.

Öykü: Üretim sürecinin alevi hiç bitmiyor. İkinci part bittikten sonra bile “ne yapabilirim” diye düşünmeye devam ediyorum. Feat’lere, collab’lere başladım ve o çok besleyici. Başka insanların hikayeleriyle birleşmek bambaşka.

Konser konusunda ekonomik olarak zorluklar var tabii. Bağımsız olunca her şeyin sorumluluğu sende. “Satabilir miyim, istediğim performansı çıkaracak bütçeyi toparlayabilir miyim” kaygısı var. Ama sahnede olmak tarif edilemez. Birine şarkıyı söylerken bıraktığın o ortak an… Onu çok özlüyorum. Şartlar el verdiğinde bu sene bir konser yapmayı planlıyorum.

Öykü Dörter’in albümü kendine dönüşün, kendi sesine sahip çıkmanın ve kadınların kendi hikayelerini özgürce yazabildiği yeni bir dönemin parçası. Female gaze’in büyüdüğü, bağımsız kadın sanatçıların görünürlüğünün arttığı bu çağda Öykü’nün müziği hem sahici hem de dönüştürücü.

Ve en önemlisi, kendi hikayesini kimse için eğip bükmeden, tam da kendi olduğu yerden anlatıyor.

Fotoğraflar: Öykü Dörter @oykudorter

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Female gaze: Müzik prodüksiyonunda kadın+ların rolü

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.