Birkaç yıldır çoğumuzun kişisel gelişim raflarında sıklıkla denk geldiği, bir şekilde sosyal medyada ve aslında tüm iletişim mecralarında karşımıza çıkan sihirli cümle, “Akışa bırakmak” nam-ı diğer “teslimiyet.”
Önceleri benim için bir tavsiye klişesiyken, son birkaç yıldır kendi yoluma ve geçmişe bakınca aslında bu olgunun yaşamımın kendi ritmine dönüştüğünü fark ettim.
Hayatta neye aşırı emek verip çok istediysem, neyi zorladıysam, çoğu zaman sonuç alamadım. Ama gerçekten elimden geleni yapıp sonra akışa bıraktıklarım, garip bir şekilde hep daha kolay yol aldı. İçimdeki çabayı tüketip gerçekten serbest bıraktıklarım, bir nehir gibi yolunu bularak önüme aktı. Önce tesadüf sandım, sonra bunun hayatın bana öğretme biçimi olduğunu anladım.
Daha az kaygıyla çıktığım her yol, yıllarca uğruna üzüldüğüm her şeyin aksine çok daha rahat açıldı. Kaygının gevşediği her yerde kolaylık, ısrarın çözüldüğü her anda akış vardı.
Fark ettim ki bu teslimiyet; zaman içinde içimizde birikenlerin, tecrübenin ince ince işlediği, şekil verdiği bir olgunluk, birkaç yıl önce bizi kahreden bir olayın bugün “iyi ki” ye dönüşebilmesiydi.
Yaş aldıkça kabullenmenin, içe çöken bir suskunluk değil, bilginin en sade hali olduğunu idrak etmekti.
Adına ister tekamül de, ister olgunluk, ister teslimiyet, ister akış… Aslında hepsi aynı noktaya çıkıyor: Zorlama, olur; tutma, yürür; direnme, çözülür.
Belki de her geçen gün yaklaştığımız o görünmez bitiş çizgisinin, aslında ulaşılması gerekmeyen bir hedef olduğunu anlamamızdır bu. 20’li ve 30’lu yaşlarıma dönüp baktığımda, aldığım kararların, yarım bıraktıklarımın, başardıklarımın ve başaramadıklarımın tam da olması gerektiği gibi olduğunu şimdi daha iyi görüyorum.
Tecrübe, beni hiçbir insana, hiçbir koşula, hiçbir mecburiyete zorunlu olmadan var olabilmek konusunda sabırla eğitti, hala da eğitiyor. Bu farkındalık, hayatın zihnimize ve ruhumuza yavaş yavaş kazıdıklarında saklı. Kolay edinilmiyor, ama edinildiğinde sabredilen her şeye “değdi” dedirtiyor.
Kısacası; bazen ayrılık kayıp, sona eren bir hikâye kırgınlık, olmayan bir iş başarısızlık, varılamayan bir hedef değil; sadece tamamlanma hali. Bir hikâye bittiğinde aslında hiçbir şey bitmez. Sadece yön değiştirir, derinlik kazanır, başka bir ışığa döner ve o ışık, bize geçmişin yükünden çok geleceğin mümkünlüğünü hatırlatır. Biten her şey, bizi yeni bir başlangıcın eşiğine daha yumuşak bir zarafetle taşır. Belki de teslimiyetin dayanılmaz hafifliği tam olarak da budur…
Fotoğraf: Burcu Ergin @burcu_ergin
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> 40’lar Kulübü