Her yeni iPhone modeli piyasaya sürüldüğünde sosyal medya oldukça rahatsız edici bir meme (internet şakası) tipiyle doluyor. Aralarında büyük yaş farkı olan bir çift, kimi zaman yarı çıplak, yatakta yatarken bir fotoğrafları çekilmiş, genç olanın yüzünde bir memnuniyetsizlik ve fotoğrafın üzerinde şöyle bir ifade: Yeni iPhone’u alabilmek için katlandıklarım. Şakayı anlamlandıramayanlar için hemen açıklayayım: Yeni iPhone modelinin fiyatı genç birisinin bütçesini öyle aşıyor ki, bu gencimiz ancak ondan yaşça büyük, ekonomik durumu iyi birisiyle yatağa girerek bu telefonu alabiliyor. Burada bir telefonun modelinin her sene gereksiz bir şekilde yenilenmesi, fiyatının astronomik olması veya iş hayatına yeni atılmış insanların iyi maaş alamamaları eleştirilmiyor da, seks işçiliği yapanlar ya da kendilerinden yaşça büyük veya küçük birisiyle ilişkiye girenler “komik” bulunuyor.

Sahi romantik olarak ilişkilendiğiniz ya da belki de sadece tek gecelik bir ilişki yaşadığınız insanla alışılandan daha fazla yaş farkının olması o kadar “komik” mi? Ya da bu ilişkinin tek nedeni sadece çıkar ilişkisi mi olabilir? “Genç” insanlar onlardan yaşça büyük birisine aşık olamaz mı? Ya da yaş almış birisi “genç” birisini ancak maddi olanaklarıyla mı etkileyebilir?
Bu ve benzer şakaların arkasında yatan şey, yaş ayrımcılığı ya da yaşçılık denen küresel bir fenomen. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre yaşçılık yaşa bağlı olarak başkalarına veya kendimize karşı kalıplaşmış yargıları (nasıl düşündüğümüzü), önyargıları (nasıl hissettiğimizi) ve ayrımcılığı (nasıl davrandığımızı) ifade ediyor. Örnekleri gündelik hayatımızdan vereyim: “Siz gençler hep kolaya kaçıyorsunuz,” “40’ıma geldim, benden geçti,” “Bu yaşta nasıl maraton koşacaksın ki?” veya “Oldukça kalifiye bir elemansınız ancak biz bu pozisyona daha genç birisini arıyoruz” gibi lafları duymuş ya da kendinizi söylerken bulmuş olabilirsiniz. 20’sinden sonra müziğe başlamanız, 30’undan sonra yeni bir hobi edinmeniz, 40’ından sonra bir ev arkadaşıyla yaşamanız, 50’sinden sonra bir gece kulübünde dans etmeye gitmeniz, 60’ından sonra bisiklete binmeniz, 70’inden sonra tek başına seyahat etmeniz, 80’inden sonra spor yapmanız toplumun geneli tarafından “garip” bulunan şeyler. Toplum bize nüfus kağıdında yazan bir “bilgi” nedeniyle bir şeyleri yapmamamız gerektiğini, bunu yaparsak da toplumun dışına çıkartılacağımızı söyleyip duruyorr.
Romantik ilişkilenmelerde yaşçılık genellikle yaş almış insanların aşık olmaması gerektiği fikrine kırıyor direksiyonu. Bir nikahtaki “Damat gelinden baya büyük değil mi?” fısıldaşması, 40’lı yaşlarındaki bir komşuya kinayeli bir şekilde “Evine gencecik adamlar girip çıkıyor, görüyoruz” denmesi veya yaş farkı olan bir çiftin ilişkisinin asla “gerçek” bulunmayarak ilişkileri için “para/network/kıdem için birlikteler” denmesi tanık olduğumuz hatta bazen bizzat başımıza gelen örnekler. Tüm bunların altında çok temel bir önkabul var: yaş almış insanlar aşık olamaz. Aşkın ve romantik ilişkilenmenin iki cis-heteroseksüel insanın birincil olarak üreme ve soy devam ettirme amacıyla kurduğu ilişkiler olarak tanımlanması, bu tanımın kanunlar tarafından koruma altına alınıp kamu politikalarıyla teşvik edilmesi bu tip ilişkilerin ancak “genç” insanlara layık görülmesine yol açıyor. Popüler kültür ürünlerinde genç cis heteroseksüel aşıkların hikayelerine herkesinkinden kat be kat fazla yer verilmesi bu fikri destekliyor, derinleştiriyor. Yaş alan birisine verilen mesaj belli: herkesin kabul ettiği bir birlikteliğin yoksa, yaşadığın her hissi, her ilişkiyi sorgulayacağız. Hele bir de senden genç olan birisiyle birlikte olursan bizden sana ve aşkına “gerçek aşk” muamelesi yapmamızı asla bekleme.

İşin ilginç yanı yaş almış iki insan birlikte olduğunda da toplum onlara inanmayabiliyor. Mesela Hollywood’da 2025 yazının en büyük aşklarından birisi Pamela Anderson ile Liam Neeson arasında başlayan aşktı. The Naked Gun serisinin yeni filmi için birlikte kamera karşısına geçen ikili, filmin tanıtımı sırasında, birlikte olduklarını gizlemediler. Ancak kimi gazeteciler buna “inanmadı” ve ikilinin arasındaki hislerin filmin tanıtım çalışmalarının bir parçası olduğunu iddia etti. Kariyeri boyunca ilişkileri sürekli mercek altına alınmış ve mahremiyeti defalarca ihlal edilmiş bir kadın sanatçı olan Pamela Anderson bu iddialara içten bir yanıt verdi: “PR oyunlarına alet olmam ve asla olmayacağım. Bu benim için bir ölüm cezası olurdu. Benim pusulam gerçeklik. Aşk söz konusu olduğunda batıl inançlarım var. Ve romantik hayatımın en ufak bir parçasını bile paylaşmaktan çekiniyorum. Saçma oyunlar oynanmıyor. Samimiyim. […] Nezaketimi zayıflık, cesaretimi de acımasızlık sanmayın. […] Ben bu yolculuğa para ya da şöhret için değil, gerçekte ne olduğumu, sıkı çalıştığımı görmek ve ailemin gurur duyabileceği dürüst bir miras bırakmak için çıktım.”
58 yaşındaki Pamela Anderson ve 73 yaşındaki Liam Neeson’ın aralarındaki romantik ilişkiye “inanılmamasının” altında belirli bir yaşa gelmiş insanların aşık olamayacağı inancı yatıyor.
Neyse ki, bu yaş almış sanatçıların romantik ilişkisine medyada herkes karşı çıkmadı. Vogue’a yazan Raven Smith, Pamela Anderson’ın sektörde kendini yeniden var ettiği bu dönemde yaşanan bu romansın tam da boğucu gündemden sıkılan insanlara ilaç gibi geldiğini yazdı. Gündemin tek bir aşk hikayesiyle hafifleyebilecek seviyede olmadığını düşünsem de, bu aşkın inandırıcı bulunmaması yerine kutlanmasının birçok insanın, özellikle yaşçılık nedeniyle sürekli aşık olamayacakları onlara tekrar tekrar öğretilen insaların, hayatı için önemli bir temsiliyet oluşturduğunu düşünüyorum.
Yaşçılığın toplumdaki yaygınlığından destek alarak yaş almış insanlara aşık olamayacaklarını söylemek yerine, toplum olarak daha somut konulara eğilebiliriz. Zira yaş almış insanların karşı karşıya kaldığı birçok somut sorun var. Sağlık hizmetlerine erişmeleri, çalışabilecek olanların işgücüne katılımı, sadece emeklilik maaşıyla yaşayanların hayat standartlarını geliştirmeleri önünde büyük engeller mevcut. Buna ek olarak, sosyal çevrelerinin kayıplar nedeniyle daralması yaş almış insanları büyük bir yalnızlık problemiyle baş başa bırakıyor ve bu yalnızlık salgını hayat kalitelerini oldukça düşürüyor. Eğer yaş almış insanların hayatlarını konuşmak istiyorsak, çözüm odaklı şekilde bu somut sorunları konuşmanın onların yaşadığı veya yaşamadığı aşkları konuşmaktan daha faydalı olacağını düşünüyorum. Bırakalım isteyen istediği kişiyle istediği yaşta istediği aşkı yaşasın. Birisine herhangi bir nedenden dolayı “aşık olamazsın” demek kimsenin hayatını iyileştirmiyor.
Poster tasarımı: Concept Arts / Fotoğraf: Brian Bowen Smith
İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Kıskanç, hassas ve duygusal: Medya dili üzerine