Sanat

Yashimoto Nara’nın dünyası: Müzayede rekorları kıran yaramaz çocuklar

Müzayede dünyasında “blue chip” başarısına ulaşmış Nara’yı ilginç kılan, onun sanatıyla kurduğumuz duygusal bağ. Eserleri kişisel, cesur ve içten… 

2025 yazında Instagram’da sıkça karşımıza çıkan yüzler var: yan bakan, kocaman kafalı, tanıdık ama bir o kadar da tuhaf, yaramaz çocuklar… Nara’nın dünyasıyla ilk karşılaşmamız değil bu. Sonuncusu da olmayacak. Ama bu sefer, görsel bir akımdan öteye geçiyoruz. Bu imgelerin sosyopolitik bir karşılığı da var.

65 yaşındaki Japon sanatçı Yoshitomo Nara, bugün çağdaş sanatın en çok tanınan figürlerinden biri. Aynı zamanda da müzayede dünyasında “blue chip” başarıya ulaşmış bir isim (2000 tarihli Knife Behind Back adlı eseri, 2019’da Sotheby’s Hong Kong’da 195 milyon HK$’a satılarak rekor kırdı). Ayrıca “büyük müzeler” arasında dolaşan retrospektif sergileriyle uluslararası düzeyde tanınan bir fenomen. Yalnız Nara’yı asıl ilginç kılan, onun sanatıyla kurduğumuz duygusal bağ. Eserleri kişisel, cesur ve içten…  Ama hiçbir zaman kendini beğenmiş ya da üstten bakan bir yerden yaklaşmıyor. Tersine, izleyiciyi içeri davet eden, samimi, bazen hüzünlü ama her zaman açık bir dünya sunuyor.

Bugün beraber gezeceğimiz Londra’daki Hayward Galeri’de açılan son retrospektif, daha önce Guggenheim Bilbao ve Museum Frieder Burda’da gösterilen serginin genişletilmiş bir versiyonu. 40 yılı kapsayan, 150’den fazla işten oluşan bu büyük seçki, resimlerden çizimlere, heykellerden enstalasyonlara kadar uzanıyor. Ve her bir eser, “Hiçbir şey göründüğü gibi değildir” mesajını taşıyor. Nara’nın, “otoportrelerim” diyerek bahsettiği haylaz çocukları, çikolatadan yapılmış bir sigara gibi: tatlı ama yine de zararlı. Sevimli ama tehditkar. Bir kısmının elinde bıçak bile var.

Ahşap bir sığınak: Nara’nın iç dünyasına giriş

Serginin girişinde köşeden rock müzik sesi geliyor, yerde boş bira kutuları. Küçük, ahşap bir kulübe hayal edin. Belki yalnız bir çocukluğun içinden çıkmış ama dışa da açık. Hatta bir “man cave” gibi ama tabii daha kırılgan ve daha dürüst. İşte burası, Nara’nın yaratıcı dünyasının kalbi: müziğe olan tutkusu, politik kaygıları ve durmaksızın çizme dürtüsünün buluştuğu kişisel bir sığınak. Bu mekan, tıpkı eserleri gibi, hem korunaklı hem de davetkar. İçsel ama kolektif. Ve aslında Nara’nın sanatının özü tam da burada yatıyor: hem bireysel hem evrensel olabilmek.

2011 Tōhoku Depremi ve Tsunamisi, Japonya’nın “3.11” olarak andığı bu felaket, fiziksel bir yıkımdan öte kolektif bir travma olarak da derin izler bıraktı. Yirmi binden fazla insanın hayatını kaybettiği, yüz binlercesinin yerinden edildiği bu kriz, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkenin en büyük sarsıntısı olarak hafızalara kazındı.

Bu olayın ardından Nara’nın işleri daha duygusal, daha içe dönük, daha sade bir hal aldı. Ve tam da bu noktada, onun figürleri yalnızca kişisel kayıpları değil; bir halkın yeniden başlama çabasını, toplu yasını ve iyileşme arayışını da temsil etmeye başladı. 2011 sonrasında resmettiği çocuklar daha kırılgan, ama her zaman olduğu gibi barış için savaşmaya hazırlar.

Yalnızlık, direnç, travma ve hayatta kalma arasında gidip gelen bir çizgide, Nara’nın karakterleri hem bir sanatçının iç dünyasını hem de kolektif hafızayı, çelişkilerle dolu bir çağın ruhunu da taşıyor.

“Ayy ne tatlı”dan öteye: Sevimliliğin tehlikeli derinlikleri

Nara’nın imza karakterleri asi küçük kızlar, sigara içen bebekler, sadık hayvan dostları ilk bakışta tatlı, hatta komik. Ama bu estetik, sadece görsellikle sınırlı değil. Burada, edebiyatçı ve estetik kuramcısı Sianne Ngai’nin derlediği The Cute kitabı devreye giriyor.

Ngai’ye göre, “sevimlilik” estetiği; küçüklük, masumiyet ve zararsızlıkla tanımlansa da bunların altında her zaman bir güç dinamiği yatar. Sevimli olan, hem koruma isteği uyandırır hem de bir tür kontrol alanı yaratır. Nara’nın figürlerinde bunu doğrudan hissediyoruz: Masumiyetin sınırında bir tehdit, yaramazlığın kıyısında bir öfke…

Ngai, bu sevimli estetiğin aslında bir tür duygusal manipülasyon olduğunu öne sürüyor. Cuteness, çoğu zaman “küçük olanı güzelleştirmek” değil, ona bilinçsizce zarar vererek büyütmek anlamına geliyor. Kitapta bahsi geçen eleştirmen Daniel Harris’e göre:

“Sevimlilik, çocuklarımızda bulduğumuz bir şey değil, onlara yakıştırdığımız bir şeydir. Çünkü mutsuzluğu, çaresizliği ve bozulmayı estetikleştirir. Bu, çoğu zaman yaratıcı tarafından yapılan bilinçdışı, sadistik bir eylemdir.”

Ve evet, Nara’nın figürleri tam da bu ikilemin içinden konuşuyor: Hem bir şeye dönüşüyorlar hem de bir şeyi dönüştürüyorlar. Bu sergi, bana gündemimizi düşündürdü. Savaşlar, yangınlar, politik krizler; kadınların, çocukların ve hayvanların yaşadığı baskılar, kayıplar, görünen, görünmeyen acılar ve 150 bin dolarlara satılan Labubu’lar… Yalnızlık, direnç, travma ve hayatta kalma arasında gidip gelen bir çizgide bu işler.

Zaman üstü ve duygu yüklü bir pratik

Hayward’da Nara’nın işleri kronolojik bir sırayla sergilemiyor. Aksine sezgisel bir duygular haritası gibi ilerliyor. Nara’nın mekan kullanımı kadar ölçekle oyunu da etkileyici: kimi işler neredeyse minyatür, kimileri ise duvarlara meydan okuyor. Tekrarı seviyor; çocuk figürleri, köpekler, kırmızı gözlü kızlar, sigaralar… Hayatın kendisi gibi döngüsel. Kaçış yok: her gün tekrar eden duygular, anılar, kırıklıklar.

Ve bir de stil meselesi var. Bu sergiye gelene kadar hiç kıyafetine dikkat etmemiştim ama… Yoshimoto Nara çok şık biri! Örneğin Stella McCartney için yaptığı iş birliği hem rafine hem asi. Tıpkı sanatının kendisi gibi. Nara sadece eserleriyle değil, duruşuyla da stil sahibi. Büyük laflar etmeden, kendi çizgisinden şaşmadan ilerliyor.

Onun görsel dili, neredeyse bir yazılım dili gibi işliyor. Sana bak diyor ama hemen karar verme. Anlam katmanlarını kendin aç.

Nara yazı


yashimoto-naranin-dunyasi-muzayede-rekorlari-kiran-yaramaz-cocuklar

Nara’nın çizimlerinde ve resimlerinde dikkat çeken bir başka şey de figürlerin arkasındaki boşluk. Bu boş arka planlar, figürleri daha subjektif kılıyor. İzleyiciye kendi duygularını, kendi geçmişini yerleştirecek bir alan sunuyor.

Onun sanatında herkesin kendine ait bir köşe bulması mümkün: çocukluğundan bir anı, bastırılmış bir öfke ya da sadece içten gelen bir “Ay çok tatlı” refleksi. Ve belki de Nara’nın en büyük başarısı burada yatıyor: hem içsel hem evrensel, hem melankolik hem devrimci, hem küçük hem büyük olabilmek.

Yoshitomo Nara, bu yazın bir sanatçı trendinden çok daha fazlası. O, çağımızın en dikkat çekici estetiklerinden biri olan “cuteness”ı, yani masum görünenin altındaki gücü, kırılganlığın içindeki direnci, yeniden tanımlayan bir sanatçı.

Ve evet, biz kesinlikle “Nara yazı”nı yaşıyoruz.

Editörün notu: Yoshitomo Nara’nın retrospektifi, 10 Haziran–31 Ağustos 2025 tarihleri arasında Hayward Galeri’de görülebilir.

İlginizi çekebilecek bir diğer yazı >>>>> Dilan Hakkında Konuşmalıyız: Tarihin ortanca çocuklarına bakış


Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.