Ruh Sağlığı

Moda dünyasında tükenmişlik ve “Fashion Week Hangover” gerçeği

Moda sektörü ışıltısıyla büyülüyor, ancak sahne arkasında ciddi bir ruhsal ve fiziksel bedel var. Tükenmişlik, artık sektörün görmezden gelemeyeceği bir sorun. Moda psikoloğu Mutlu Barış ile konuştuk.

Moda sektörü dışarıdan bakıldığında büyüleyici görünüyor. Ancak içeride çalışanların tükenmişlikle karşı karşıya kaldığı söyleniyor. Siz bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Moda, gerçekten yüksek tempolu ve rekabetin yoğun yaşandığı bir sektör. Teslim tarihlerinin bitmek bilmemesi, sürekli yeni koleksiyon hazırlama baskısı, yaratıcı enerjiyi sürekli en üst seviyede tutma zorunluluğu ve “hep aktif olma” kültürü, çalışanları zamanla tüketiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2019’da yaptığı tanım çok önemli: tükenmişlik, başarıyla yönetilemeyen kronik iş yeri stresinin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Modasektörü bu tanımın en canlı örneklerinden biri.

Yani bu yalnızca bireysel bir sorun değil, kurumsal kayıplar da söz konusu…

Kesinlikle. Ulusal İstatistik Ofisi’ne göre İngiltere’de çalışanlar yılda ortalama dört gün hastalık nedeniyle işten uzak kalıyor. Ancak tükenmişlik söz konusu olduğunda tablo daha karmaşık. Çünkü tükenmişlik doğrudan hastalık raporu şeklinde görünmeyebilir, ama verimliliği düşürür. Global Corporate Challenge’ın araştırmasına göre çalışanlar her yıl yaklaşık 58 günü verimsiz geçiriyor. Bu da kurumlar için sessiz ama çok büyük bir kayıp.

Bu tabloyu moda haftaları özelinde düşünürsek, “Fashion Week Hangover” diye bir kavramdan bahsediliyor. Sizce bu gerçek bir olgu mu?

Elbette. Moda haftası, dışarıdan bakıldığında sanat ve estetiğin zirvesi gibi görünse de içeride olanlar için çok yorucu bir süreçtir. Günler süren defileler, lansmanlar, kokteyller, after-party’ler… Hepsi üst üste geldiğinde, kişi kendini fiziksel olarak tükenmiş ve zihinsel olarak aşırı uyarılmış hissediyor. Bu nedenle “Fashion Week Hangover” kavramı, tıpkı alkol sonrası yaşanan yorgunluğa benzer bir sendromu tarif etmek için çok uygun.

Belirtileri neler?

Yoğun ışıklar, müzikler, sürekli sosyalleşme baskısı, ajanda kaosu, düzensiz uyku ve beslenme, hatta “moda aşırı yüklemesi” diyebileceğimiz durumlar. Bir noktadan sonra hangi defilede hangi parçayı gördüğünüzü bile karıştırmaya başlıyorsunuz. Bunların hepsi tükenmişliğin farklı yüzleri.

Bu tabloyu nasıl yönetebiliriz?

Birkaç basit ama etkili adım var:

• Programı sadeleştirmek: Her davete gitmek zorunda değilsiniz. “Az ama öz” yaklaşımı çok daha sağlıklı.

• Enerji yönetimi: Sosyalleşme sürelerinizi kısıtlayın, gerçekten faydalı olacağına inandığınız bağlantılara öncelik verin.

• Fiziksel hazırlık: Moda haftasından önce uyku düzeninize dikkat edin, defile aralarında su ve sağlıklı atıştırmalıklarla enerjinizi koruyun.

• Beyin detoksu: Moda haftası bittikten sonra birkaç gün ekranlardan ve sosyal medyadan uzak durun.

Son olarak, kurumlara öneriniz nedir?

Moda sektörü tükenmişliği bireysel bir sorun gibi görmemeli. İş yapış biçimlerini yeniden düşünmek, daha sürdürülebilir takvimler oluşturmak, çalışanların psikolojik dayanıklılığını artıracak destek mekanizmaları geliştirmek gerekiyor. Moda, sadece yaratıcılığı değil, sağlığı da kapsamalı. Aksi halde ışıltının ardında çok yorgun bir sektör kalır. 

Marie Claire Bülten

Stil ve düşüncenin buluştuğu bu evrende; sezonun öne çıkan görünümleri, radarımıza giren kitaplar, editörden notlar ve kültürel dünyamıza heyecan katan detaylar e-posta kutunda seni bekliyor. Marie Claire evrenine katıl, kendine iyi gelenleri kaçırma.